Bölüm 13 [2]
Ejderha ilerlemeye devam ederken arkamdan gelen bir ses duydum. Bu sesi daha önce birçok kez duymuştum. Endermanlere özgü bir sesti bu.
Arkamı dönmemle yüzüme bir tekme inmesi bir oldu. Geriye doğru sendeledim fakat şans eseri kurtuldum. Bir mızrak kafamı sıyırdı ve kafamı kaldırınca Carter’ın duygusuz bakışlarıyla tekrar saldırdığını gördüm. Dengemi sağlar sağlamaz elimi kılıcıma attım fakat kılıç yanımda değildi. Onu bir yerde bırakmış olmalıyım diye düşünüp sırtıma doladığım yayı çıkarttım ve yayla karşılık vermeye başladım. Bir yandan dengede durmaya çalışıyor, Carter’la savaşmaya çalışıyor ve ejderhanın nehrin yakınına gidip gitmediğini görmeye çalışıyordum.
Nehre az kalmıştı ve alçalmamız gerekiyordu. Bunun için tekrar koltuğa geçmeliydim. Düşüncelerden sıyrılıp Carter’a bir tekme atacaktım ki orada durmadığını fark ettim. Sırtıma sert bir darbe aldım ve sıkıca koltuğa tutundum. Carter buradayken ejderhayı nehre indiremezdim. Daha vahşi bir çözüm gerekiyordu.
Nehrin oraya geldiğimizi fark edince tüm gücümle geriye dönüp Carter’a doğru atıldım. Mızrağını tutup sıkıca kavradım ve mızrağı Carter’ın elinden kurtararak ejderhanın boynuna hızla sapladım. Her ne kadar duygusuz gibi gözükse de bu hareket karşısında Carter bile şaşırmıştı. Ejderha güçlü ve acı dolu bir şekilde çığlık attı ve yere düşmeye başladı. Mızrağa sıkıca tutunup Carter’ı yanıma çektim. Suya hızla düşerken mızrak elimden kaymaya başlıyordu. Yukarı doğru yükselmeye başladım. Carter’da mızrağı tuttu ve çekmeye çalıştı. Yere baktığında bir şeyler mırıldandı ve suya girdik.
Nehre çakılan ejderha ölmüştü. Boynunda ki mızrağa tutunup hayatta kalabilen Carter ve ben suyun içindeydik. Carter’a baktım ve derisinin yanışını izledim. Tüm derisi yanmıyordu. Sadece mor ve siyah bölgeler yanıyordu. Ejderhanın derisi de aynı şekilde yanarken Carter’ı suyun içinde tuttum. Adam bağırıyor ve sudan çıkmak için çırpınıyordu. Gözlerinde ki morluk gittikçe azalıyordu. Son bir kez ağzını açtı ve hareketsiz kaldı.
Yüzeye çıkarak Carter’ı taşıdım. Nehirden taşan suyla ıslanmış olan toprak hızlı bir şekilde çamur olmuştu. Carter’ı tutarak zırhını çıkarttım. Göğsüne bastırarak yuttuğu suyu çıkartmasını sağladım. Nefes alıyordu şimdi. İleriden Lynda’nın ve diğerlerinin geldiğini gördüm. Daha sonra tanıdık bir ses duydum.
“Oquaro?” Carter’a baktım. Gözlerim dolmuştu. Onu özlemiştim ve bunca zaman sonra ilk defa onu görüyordum.
“Ben…” Yoğun bir öksürük ile sarsılan bedenini tuttum.
“İyi olacaksın Carter. Konuşma.” Öksürüğü geçince gülümser bir şekilde bana baktı.
“Teşekkürler eski dostum.” Lynda koşarak yanıma geldi ve yere çömelerek Carter’ı tuttu. Ağlayarak ona baktı.
“Baba. Sonunda.” Hıçkırarak Carter’a sarıldı. Carter elini Lynda’nın yanağına uzattı ve gülümseyerek Lynda’ya baktı.
“Lynda.” Yine bir öksürük kriziyle sarsıldı. Lynda korku dolu gözlerle bana baktı.
“Üzgünüm Lynda. Her şey için. Seni bırakmamalıydım.” Lynda başını hayır dercesine salladı.
“Hayır, baba önemli değil. Gerçekten değil. Artık aramızdasın.” Carter son bir kez Lynda’ya baktı yanağını okşadı ve bana döndü.
“Oquaro. Seni tekrar görmek güzeldi.” Birkaç kere daha öksürdü. “Ona iyi bak.” Elini sıktım. Birkaç kere daha öksürdü ve gözlerini yavaşça kapadı. Yüzünden düşmeyen gülümsemeyle mavi gökyüzüne baktı.
“Elveda.”
Carter’ın son sözü bu olmuştu. Lynda ağlayarak babasına sarıldı. Uzun zamandan sonra Lynda ilk defa babasını görüyordu ve bunca zaman sonra onun ölümünü izlemek için beklemişti. Öğlen vaktiydi ve güneş tam tepedeydi. Ayağa kalktım ve diğerleriyle birlikte ateşi söndürmeye gittik. Daha sonra Carter için bir tören hazırladık ve onu son yolculuğu için uğurladık.