1. BÖLÜM:
- Durun! Yapmayın!
Brine Persson, yaşadığı semtteki hastanenin çalışanları tarafından evinden kaçırılmış ve götürülüyordu. Hastaneye girdiler, asansöre bindiler ve sırayla 5, 2, 3 ve 1. Katın tuşlarına bastılar. Aniden aşağı inmeye başladılar. Hastanenin garajından da aşağı indiler ve gizli bir bölüme geldiler. Brine’ın kollarına kelepçe takıp yatırdılar. Kıyafetini çıkarıp kalp hizasına, kollarına ve sol ayağına kablolar bağladılar. Sonra odayı ortadan ikiye ayıran cam paravanın diğer tarafına geçtiler ve paravanın kapısını kilitlediler. Bir çalışan, oradaki dizüstü bilgisayarda birkaç işlem yaptı ve birden Brine hafif bir acı hissetmeye başladı. Ancak bir süre sonra işler yolunda gitmemeye başladı. Dizüstü bilgisayar birden alarm vermeye başladı. Brine çok fazla acı çekmeye başladı ve ona bağlı olan kabloların bazı yerlerinden mavi kıvılcımlar çıkmaya başladı. Bilgisayarla ilgilenen çalışan ne yaptıysa da “aşırı yükleme” hatası çözülmedi: Çok fazla elektrik aktarılıyordu ve deney başarısız olmak üzereydi.
Birden büyük bir patlama oldu. Hastane, içindekilerle beraber yıkıldı. Yıkıntı, birçok kez araştırıldı ve hastanedeki herkesin cesedi bulundu. Birinin hariç...
Brine’ın ailesi Persson’lar bu haberi duyduklarında çocuklarının cesedini bile göremedikleri için çok üzülmüşler ve bu kaçırılma olayı nedeniyle davacı olmuşlardı. Ancak Brine’ın bir devlet hastanesinin çalışanları tarafından kaçırıldığı kanıtlanamadığından bu dava sona erdi.
Ancak, Brine’ın cesedinin bulunamaması, onun ölü olduğunu kanıtlamazdı...
2. BÖLÜM:
Çok uzak bir şehirde yaşayan Steve, uzun süredir psikolojik sorunlar yaşıyordu. Neden mi? Çünkü o, yeraltında iyi korunmuş bir mekan ve içine atladığınızda sizi kapkaranlık bir yere götüren bir portal bulmuştu. Ancak boyut değiştirmek, ona fazlasıyla ağır gelmişti ve artık gerçek hayatta olduğundan şüphe etmeye başlamıştı. Ayrıca o karanlık yerdeki uzun boylu simsiyah bir adam; onunla konuşmuştu.
- Aaaaahh!!
Steve, yine rüyasında o karanlık yeri ve parlak mor gözlü uzun siyah adamı görmüştü. O adam rüyasında Steve'e gerçek hayatta olmadığını anlatmıştı. Steve gidip bir bardak su içti ve yatağına döndü. Bu rüyayı onlarca kez görmüştü ve bu rüyayı gördüğü zamanlar en az bir saat tekrar uyuyamazdı. Ancak o sırada fazlasıyla yorgundu. Yatağına yattığı anda tuvaletinin geldiğini fark etti. Kalkıp tuvalete gitti. Ancak ışığı yakmasına gerek kalmamıştı; zaten o tuvaletini yaparken arkasında iki beyaz ışık kaynağı vardı. Uyku mahmuru olduğu için Steve, ışığı yakmadığını fark etmemişti. Ancak çok fazla uykusu olduğu için oracıkta yere yığıldı ve kafası tuvaletin içine gömüldü. O iki beyaz ışık kaynağına sahip olan kişi, geldi ve hemen onu kaldırdı ve "Saat kaça kadar uyanık kaldın sen?" dedi, yüksek sesle. Steve sonunda yarı uykulu halinden kurtulmuştu ve karşısındakinin bir adam olduğunu gördü, bu ışık kaynağı onun gözleriydi. Bir çığlık attı.
3. BÖLÜM:
"Sus, apartmanı ayağa kaldıracaksın!" diye bağırdı o beyaz gözlü adam. Steve çığlığını zar zor bastırdı; dün akşam bir korku filmi izlemişti ve filmdeki zombilerden birinin şimdi yanında olduğunu düşündü. Yere düştü tekrar; o gizemli adam onu kaldırmadan önce doğruldu ve öylece ona bakakaldı. Şoka girmişti. Bir anda tüm apartman kapısında bitmişti şimdi, kapıyı sertçe yumrukluyor ve ağlayan bebek sesleri arasında Steve'e küfür ediyorlardı. Bir anda o gizemli adam konuştu: "Bir dakika." Ve kapıya doğru yürüdü, avucunu açtı ve kapıyı kavradı. Birkaç saniye sonra kapıyı yumruklayan kişiler çığlık atmaya başladı; kapı o sırada soba görevi görürdü resmen. Steve, sürüne sürüne onun yanına geldi. Gizemli adam elini kapıya daha da bastırdı, eli kıpkırmızı oldu. Komşular adeta terlemeye başladılar. Kapıyı yumruklayanlar ellerini tutarak bağırıyorlardı. Ve sonunda kapının önünü terk ettiler. Gizemli adam elini kapıdan çekti, elini yumruk yaptı ve eli bir anda normal rengine döndü. Sonra Steve'in yere yığıldığını duydu ve ona baktı. Bayılmıştı.
İlgi olursa devamını yazacağım.
- Durun! Yapmayın!
Brine Persson, yaşadığı semtteki hastanenin çalışanları tarafından evinden kaçırılmış ve götürülüyordu. Hastaneye girdiler, asansöre bindiler ve sırayla 5, 2, 3 ve 1. Katın tuşlarına bastılar. Aniden aşağı inmeye başladılar. Hastanenin garajından da aşağı indiler ve gizli bir bölüme geldiler. Brine’ın kollarına kelepçe takıp yatırdılar. Kıyafetini çıkarıp kalp hizasına, kollarına ve sol ayağına kablolar bağladılar. Sonra odayı ortadan ikiye ayıran cam paravanın diğer tarafına geçtiler ve paravanın kapısını kilitlediler. Bir çalışan, oradaki dizüstü bilgisayarda birkaç işlem yaptı ve birden Brine hafif bir acı hissetmeye başladı. Ancak bir süre sonra işler yolunda gitmemeye başladı. Dizüstü bilgisayar birden alarm vermeye başladı. Brine çok fazla acı çekmeye başladı ve ona bağlı olan kabloların bazı yerlerinden mavi kıvılcımlar çıkmaya başladı. Bilgisayarla ilgilenen çalışan ne yaptıysa da “aşırı yükleme” hatası çözülmedi: Çok fazla elektrik aktarılıyordu ve deney başarısız olmak üzereydi.
Birden büyük bir patlama oldu. Hastane, içindekilerle beraber yıkıldı. Yıkıntı, birçok kez araştırıldı ve hastanedeki herkesin cesedi bulundu. Birinin hariç...
Brine’ın ailesi Persson’lar bu haberi duyduklarında çocuklarının cesedini bile göremedikleri için çok üzülmüşler ve bu kaçırılma olayı nedeniyle davacı olmuşlardı. Ancak Brine’ın bir devlet hastanesinin çalışanları tarafından kaçırıldığı kanıtlanamadığından bu dava sona erdi.
Ancak, Brine’ın cesedinin bulunamaması, onun ölü olduğunu kanıtlamazdı...
2. BÖLÜM:
Çok uzak bir şehirde yaşayan Steve, uzun süredir psikolojik sorunlar yaşıyordu. Neden mi? Çünkü o, yeraltında iyi korunmuş bir mekan ve içine atladığınızda sizi kapkaranlık bir yere götüren bir portal bulmuştu. Ancak boyut değiştirmek, ona fazlasıyla ağır gelmişti ve artık gerçek hayatta olduğundan şüphe etmeye başlamıştı. Ayrıca o karanlık yerdeki uzun boylu simsiyah bir adam; onunla konuşmuştu.
- Aaaaahh!!
Steve, yine rüyasında o karanlık yeri ve parlak mor gözlü uzun siyah adamı görmüştü. O adam rüyasında Steve'e gerçek hayatta olmadığını anlatmıştı. Steve gidip bir bardak su içti ve yatağına döndü. Bu rüyayı onlarca kez görmüştü ve bu rüyayı gördüğü zamanlar en az bir saat tekrar uyuyamazdı. Ancak o sırada fazlasıyla yorgundu. Yatağına yattığı anda tuvaletinin geldiğini fark etti. Kalkıp tuvalete gitti. Ancak ışığı yakmasına gerek kalmamıştı; zaten o tuvaletini yaparken arkasında iki beyaz ışık kaynağı vardı. Uyku mahmuru olduğu için Steve, ışığı yakmadığını fark etmemişti. Ancak çok fazla uykusu olduğu için oracıkta yere yığıldı ve kafası tuvaletin içine gömüldü. O iki beyaz ışık kaynağına sahip olan kişi, geldi ve hemen onu kaldırdı ve "Saat kaça kadar uyanık kaldın sen?" dedi, yüksek sesle. Steve sonunda yarı uykulu halinden kurtulmuştu ve karşısındakinin bir adam olduğunu gördü, bu ışık kaynağı onun gözleriydi. Bir çığlık attı.
3. BÖLÜM:
"Sus, apartmanı ayağa kaldıracaksın!" diye bağırdı o beyaz gözlü adam. Steve çığlığını zar zor bastırdı; dün akşam bir korku filmi izlemişti ve filmdeki zombilerden birinin şimdi yanında olduğunu düşündü. Yere düştü tekrar; o gizemli adam onu kaldırmadan önce doğruldu ve öylece ona bakakaldı. Şoka girmişti. Bir anda tüm apartman kapısında bitmişti şimdi, kapıyı sertçe yumrukluyor ve ağlayan bebek sesleri arasında Steve'e küfür ediyorlardı. Bir anda o gizemli adam konuştu: "Bir dakika." Ve kapıya doğru yürüdü, avucunu açtı ve kapıyı kavradı. Birkaç saniye sonra kapıyı yumruklayan kişiler çığlık atmaya başladı; kapı o sırada soba görevi görürdü resmen. Steve, sürüne sürüne onun yanına geldi. Gizemli adam elini kapıya daha da bastırdı, eli kıpkırmızı oldu. Komşular adeta terlemeye başladılar. Kapıyı yumruklayanlar ellerini tutarak bağırıyorlardı. Ve sonunda kapının önünü terk ettiler. Gizemli adam elini kapıdan çekti, elini yumruk yaptı ve eli bir anda normal rengine döndü. Sonra Steve'in yere yığıldığını duydu ve ona baktı. Bayılmıştı.
İlgi olursa devamını yazacağım.