Minecraft Hikayesi: Her Şey Nasıl Başladı? - 2. SERİ BAŞLADI ! [Her Şey Nasıl Devam Ediyor?]

System32

Demir Madencisi
Mesajlar
260
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
159
Puanları
0
1. BÖLÜM:
- Durun! Yapmayın!

Brine Persson, yaşadığı semtteki hastanenin çalışanları tarafından evinden kaçırılmış ve götürülüyordu. Hastaneye girdiler, asansöre bindiler ve sırayla 5, 2, 3 ve 1. Katın tuşlarına bastılar. Aniden aşağı inmeye başladılar. Hastanenin garajından da aşağı indiler ve gizli bir bölüme geldiler. Brine’ın kollarına kelepçe takıp yatırdılar. Kıyafetini çıkarıp kalp hizasına, kollarına ve sol ayağına kablolar bağladılar. Sonra odayı ortadan ikiye ayıran cam paravanın diğer tarafına geçtiler ve paravanın kapısını kilitlediler. Bir çalışan, oradaki dizüstü bilgisayarda birkaç işlem yaptı ve birden Brine hafif bir acı hissetmeye başladı. Ancak bir süre sonra işler yolunda gitmemeye başladı. Dizüstü bilgisayar birden alarm vermeye başladı. Brine çok fazla acı çekmeye başladı ve ona bağlı olan kabloların bazı yerlerinden mavi kıvılcımlar çıkmaya başladı. Bilgisayarla ilgilenen çalışan ne yaptıysa da “aşırı yükleme” hatası çözülmedi: Çok fazla elektrik aktarılıyordu ve deney başarısız olmak üzereydi.

Birden büyük bir patlama oldu. Hastane, içindekilerle beraber yıkıldı. Yıkıntı, birçok kez araştırıldı ve hastanedeki herkesin cesedi bulundu. Birinin hariç...

Brine’ın ailesi Persson’lar bu haberi duyduklarında çocuklarının cesedini bile göremedikleri için çok üzülmüşler ve bu kaçırılma olayı nedeniyle davacı olmuşlardı. Ancak Brine’ın bir devlet hastanesinin çalışanları tarafından kaçırıldığı kanıtlanamadığından bu dava sona erdi.

Ancak, Brine’ın cesedinin bulunamaması, onun ölü olduğunu kanıtlamazdı...

2. BÖLÜM:
Çok uzak bir şehirde yaşayan Steve, uzun süredir psikolojik sorunlar yaşıyordu. Neden mi? Çünkü o, yeraltında iyi korunmuş bir mekan ve içine atladığınızda sizi kapkaranlık bir yere götüren bir portal bulmuştu. Ancak boyut değiştirmek, ona fazlasıyla ağır gelmişti ve artık gerçek hayatta olduğundan şüphe etmeye başlamıştı. Ayrıca o karanlık yerdeki uzun boylu simsiyah bir adam; onunla konuşmuştu.

- Aaaaahh!!
Steve, yine rüyasında o karanlık yeri ve parlak mor gözlü uzun siyah adamı görmüştü. O adam rüyasında Steve'e gerçek hayatta olmadığını anlatmıştı. Steve gidip bir bardak su içti ve yatağına döndü. Bu rüyayı onlarca kez görmüştü ve bu rüyayı gördüğü zamanlar en az bir saat tekrar uyuyamazdı. Ancak o sırada fazlasıyla yorgundu. Yatağına yattığı anda tuvaletinin geldiğini fark etti. Kalkıp tuvalete gitti. Ancak ışığı yakmasına gerek kalmamıştı; zaten o tuvaletini yaparken arkasında iki beyaz ışık kaynağı vardı. Uyku mahmuru olduğu için Steve, ışığı yakmadığını fark etmemişti. Ancak çok fazla uykusu olduğu için oracıkta yere yığıldı ve kafası tuvaletin içine gömüldü. O iki beyaz ışık kaynağına sahip olan kişi, geldi ve hemen onu kaldırdı ve "Saat kaça kadar uyanık kaldın sen?" dedi, yüksek sesle. Steve sonunda yarı uykulu halinden kurtulmuştu ve karşısındakinin bir adam olduğunu gördü, bu ışık kaynağı onun gözleriydi. Bir çığlık attı.

3. BÖLÜM:
"Sus, apartmanı ayağa kaldıracaksın!" diye bağırdı o beyaz gözlü adam. Steve çığlığını zar zor bastırdı; dün akşam bir korku filmi izlemişti ve filmdeki zombilerden birinin şimdi yanında olduğunu düşündü. Yere düştü tekrar; o gizemli adam onu kaldırmadan önce doğruldu ve öylece ona bakakaldı. Şoka girmişti. Bir anda tüm apartman kapısında bitmişti şimdi, kapıyı sertçe yumrukluyor ve ağlayan bebek sesleri arasında Steve'e küfür ediyorlardı. Bir anda o gizemli adam konuştu: "Bir dakika." Ve kapıya doğru yürüdü, avucunu açtı ve kapıyı kavradı. Birkaç saniye sonra kapıyı yumruklayan kişiler çığlık atmaya başladı; kapı o sırada soba görevi görürdü resmen. Steve, sürüne sürüne onun yanına geldi. Gizemli adam elini kapıya daha da bastırdı, eli kıpkırmızı oldu. Komşular adeta terlemeye başladılar. Kapıyı yumruklayanlar ellerini tutarak bağırıyorlardı. Ve sonunda kapının önünü terk ettiler. Gizemli adam elini kapıdan çekti, elini yumruk yaptı ve eli bir anda normal rengine döndü. Sonra Steve'in yere yığıldığını duydu ve ona baktı. Bayılmıştı.

İlgi olursa devamını yazacağım.
 


System32

Demir Madencisi
Mesajlar
260
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
159
Puanları
0
İki kişi beğendi ve yazıyorum :)

4. BÖLÜM:
Steve uyandığında o gizemli adamı son gördüğü yerdeydi. Kalktı ve bütün bunların rüya olduğunu düşündü, ancak sonra o gizemli karanlık boyut ile bunun bir alakası olabileceğini düşündü, tekrar psikologuna danışmaya karar verdi. Şanslıydı ki o gün cumartesiydi; o gün liseye gidip gereksiz matematik problemleri çözmek zorunda kalmayacaktı.

Salona geçti, ailesi üç haftalığına memleketlerine gittiğinden ev tamamen ona kalmıştı. Normalde evde tek başına olmayı severdi; ancak şu anda bundan pek hoşlanmıyordu.

Televizyonu açtı, mutfağa gidip buzdolabından krem peynir ve ekmek aldı. Masaya geçti ve televizyonu izlerken ekmeğini dilimlemeye başladı. O anda dün gece yaşadıklarının bir rüya olduğundan kesinlikle emindi; tuvalete giderken yolunu şaşırmış olmalıydı. Sonra da orada uyuyakalmıştı.

Bu inancı birkaç dakika sonra olacak şeylerin sonucunda kırılacaktı ama.

Steve, televizyonu kapattı ve bilgisayarını açtı. O anda kapısını biri çaldı. Kapıyı açtığında tüm komşular kapısındaydı. Ama gülümsüyorlardı; dün geceki olay yüzünden ondan özür diliyorlar ve o anda uyku sersemi oldukları için böyle bir şeyin olduğunu söylüyorlardı. Steve "Te-te-teşekkür ederim." dedi zar zor ve kapıyı kapattı. O şeyler gerçek olabilir miydi acaba? Yoo, hayır. Belki de yere düştüğünde bir çığlık atmışımdır diye düşündü.

Yine kapısı çaldı. Steve isteksizce kapıya doğru yürüdü. Kapısını açtığında karşısında kimse yoktu. Ancak yerde bir zarf vardı. Kapıyı kapattı ve zarfı açtı. İçinde bir kağıdın üzerinde hızlıca çiziktirilmiş bir yazı vardı: "Ben Brine Persson. Benden korkmana gerek yok."

5. BÖLÜM:
Steve notu okuyunca buruşturdu ve zarfla beraber salondaki camdan aşağıya attı. Bunlar olmuyordu. Gerçek hayatta olamazdı. Bilgisayarına döndü. Hemen internette Brine Persson diye arattı. Çıkan ilk yazıya tıkladı ve birkaç satır okuduktan sonra bu kişinin bir ölü olduğunu anladı. Bu not sahteydi; kesinlikle. Ama komşular özür dilemişti; yani akşamerikai olaylar gerçekti. Onu görmüştü. Birkaç satır aşağıda Brine Persson'un son görüntüsü vardı. Onu gördükten sonra anladı: Not sahte değildi. Zombiler gerçekti.

Steve, nota güvenmeli mi yoksa güvenmemeli mi diye düşündü. Filmlere göre zombiler insanları çiğ çiğ yerdi; ancak Brine, ona yardım etmişti.

Sekmeyi kapatıp geçmişi sildi ve bilgisayarının kapağını kapattı. Ekmeğini bitrdi. Şu anda lisede hoca tarafından sözlü yapılmayı tercih ederdi, gerçekten. Bu arada saat üçtü, çok geç uyanmıştı.

Steve hemen telefonuna sarıldı. En iyi arkadaşını tam arayacakken omzuna bir el dokundu.

6. BÖLÜM:
Bu, oydu. "Ben-den ne is-istiyorsun?" dedi Steve, yavaşça. Brine, "Senin yardımına ihtiyacım var." dedi. Sesi hiç de zombi sesine benzemiyordu. "Sana nasıl yardım edebilirim ki?" dedi Steve. Sonra "Ben 18 yaşımdayım." Brine gülümsedi: "Ben de öyle." dedi. Steve cevap veremiyordu. Brine onu korkuttuğunu anlayınca gidip salondaki çekyata oturdu ve "Eee, bugünlerde hiç portal buluyor musun?" diye espri yaptı. Steve birkaç saniye sonra "Bu bir espri miydi?" dedi. Brine espri yapamadığını anladı ve konuya döndü: "Aslında, şu karanlık yer var ya, hani sen bulmuştun. Bir portaldan girip gitmiştin ya? İçinde siyah adamlar vardı.

Bunu nasıl bilebilirdi?

Steve, "Bunu nerden biliyorsun?" dedi. Brine "Uzun zamandır seni izliyorum. Ama konumuz bu değil. Bana onu nerde bulduğunu söylemelisin." diye cevap verdi. Steve sandalyeden kalktı ve salonun penceresinden Brine'a "İşte burası." diyerek inşaat alanını gösterdi. Brine hızlıca pencerenin önüne geçti ve "Kahretsin!" dedi yüksek sesle. "Çıkıp o adamlarla konuşmalıyız. O portalı bulurlarsa diğer tarafı alt üst ederler. Enderman'ler bize düşman olur!" Steve onun ne dediğini anlamayınca Brine "O uzun siyah adamlara Enderman deniyor." diye cevap verdi ve hemen kapıya koştu. Steve onu hemen durdurdu ve "Bu şekilde dışarı çıkamazsın!" dedi. Cebinden bir güneş gözlüğü çıkardı ve bunu Brine'a taktı.

İkisi birlikte inşaat alanına yaklaştılar. İnşaat alanının etrafına çoktan demir parmaklıklar ve üzerlerine değerseniz feci yara yapan teller örülmüştü. Burası bir otel falan mı olacaktı?

Steve asla tırmanamazdı. Ama Brine birden havaya fırladı ve göz açıp kapayıncaya kadar diğer tarafa geçti. Steve'in diğer tarafta kaldığını fark edince dün yaptığı gibi demir parmaklıklardan birini tuttu, eli kıpkırmızı oldu ve parmaklıklar erimeye başladı. Delik, Steve'in geçebileceği büyüklüğe ulaştığında Steve delikten geçti ve koşmaya başladılar. Ancak bir görevli onları durdurdu ve "Siz burada ne yap.." diyebildi ve Brine konuştu: "Efendim, acaba buranın altında tuğlalardan bir yer gördünüz mü?" dedi. Görevli: "Neyden bahsettiğini bilmiyorum. Ancak baya derine indik. Öyle bir şey olsaydı bile şimdiye yııkılmıştı; anlıyor musun?"

7. BÖLÜM (Normalde bir gönderide üç bölüm yaparım, ama olsun):
Pazartesi

Brine, evde boş boş oturacağına Steve ile birlikte liseye devam etmeye karar vermişti. İkisi birlikte gidip Brine'ın eski lisesinden uzağa taşındığı için buraya kaydolmak istediğini söylediler. Aile izni gerekiyordu ancak Brine, ona istediğini yaptırabildi, nasıl yaptığını Steve de bilmiyordu. Şanslılardı ki Brine, Steve'in sınıfına kaydolmuştu. İlk ders biyoloji dersiydi. Brine ile Steve aynı sıraya oturdular. Brine sinirliydi çünkü End Portal yıkılmıştı. Ancak başka bir portal bulabilme umuduyla Steve ile birlikteydi. Biyoloji öğretmeni geldi ve masasına oturdu, hemen tabletini çıkardı ve "Bugün Creeper'ları işleyeceğiz." dedi.

Brine "Sıkıcııııı.." diye mırıldandı. Tahtaya bir Creeper'ın resmi yansıdı ve Creeper'ın içi açıldı, tabii tahtada. Çoğu öğrenci "Iyyy" dedi. Öğretmen, "Creeper, yani Creepus Explodus; yakınında birisinin..." Brine zaten sinirliydi, keşke derse gelmeseydim diye düşündü ve "Bunları işlemesek olmaz mı?" dedi. Öğretmen bunu duyunca Brine'a baktı ve "Nedenmiş o?" dedi sinirlice. Brine "Çünkü çok.. Çok kolay!" dedi. Steve ona "Yapmaa!" diye akıl vermeye çalışıyordu ancak Brine durmadı. Sınıftaki herkes korkmaya başladı. Biyoloji öğretmeninden herkes korkuyordu.

Birden Brine'ın aklına bir fikir geldi. End Portal'lar çoğu kitapta yazılıydı ama efsane olarak geçiyordu. "Acaba End Portal'ları işleyebilir miyiz?" dedi. Öğretmen sinirlendi: "Pekala; bilgisayarımda End Portal'lar ile ilgili çok bilgi var ama bunların hiçbiri gerçek değil. Bir daha dersimi bölmeyeceksen anlatabilirim. End Portal'lar End isimli karanlık bir boyuta yollayan geçitlerdir. Yeraltında çok derinlerde değil, yüzeye yakın yerlerde bulunurlar. Bazı kaynaklar, bu boyutta insandışı varlıkların yaşadığını söyler -ki bu bence saçmalığın daniskası- End Portal'lar'ın Alaska, California, Gelsenkirchen, New Orleans ve Çanakkale'de bulundukları söylenir. Tamam mı? Oldu mu? Mutlu musun? Şimdi Creeper'lara geri dönebiliriz."

Paydos saatinde Brine mutluluktan uçuyordu. Eve döndüler, Brine hemen "Eşyalarını topla, Almanya'ya gidiyoruz" dedi.

Ve yazardan bir not: Sonraki bölümlerde bu bölümlerden çok daha fazla macera ve heyecan olacak, emin olabilirsiniz. Sonraki bölümlerde Steve ile Brine, End Portal'ları arayacak bu sürede karşılarına bir sürü engel çıkacak ve değişik boyutlarda kaybolacaklar. Ayrıca sonralara doğru Steve ile Brine'ın dostluğu da bozulabilir! Takibe devam edin.

İkinci bir not: Lise hakkında bilmediğim bilgileri düzeltmemi sağlayan Midoss'a teşekkür ederim.
 
Son düzenleme:

Midoss

Bay Boş
Mesajlar
2,099
En iyi cevaplar
1
Beğeniler
2,138
Puanları
6,890
Ruh hali
bence Brine ile Steve'nin dostluğunu bozma bir de lisede fen dersi yok onun yerine biyoloji yaz bence
 

System32

Demir Madencisi
Mesajlar
260
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
159
Puanları
0
8. BÖLÜM:

Steve "Hee, tamam." Dedi. Brine' ın ciddi olduğunu anlamamıştı. Gidip televizyonun karşısındaki koltuğa oturdu. Kumandayı eline aldı ve kumandanın bir tuşuna basarak televizyonu açtı. Brine "Beni anlamadın galiba. Almanya'ya gidiyoruz." Steve "Cidd.." Dediği anda Brine "Ben son derece ciddiyim." diye sözünü kesti. Steve "ÇILDIRDIN MI SEN?!" diye haykırdı. Sonra da "Annemler iki haftaya gelecek! Yarın liseye gitmem gerekiyor ve.." Diye eklemeye başlamıştı ki Brine yine sözünü kesti ve "Sen hiç okuldan falan kaçmadın mı?" Dedi. Steve başını sağa sola salladı. "Sadece bir keresinde küçükken iğne olmaktan korktuğum için hastaneden kaçmıştım."



Brine bir tuhaf oldu. Yarı ölü olmasının nedeni hastaneydi. "İyi de etmişsin." Diye mırıldandı. Steve "Ne?" Diye sorunca "Yok bir şey. Ama.. Olamaz! Sen baya korkaksın o zaman!" Dedi.



Steve "Hayır değilim! Ben sorumluluk sa.." diyecekken ondan beklendiği gibi Brine yine onun sözünü kesti: "Hah-haa! KORKAKSIN İŞTE!" Diye bağırdı. Steve "Hayır, korkak falan değilim!" Dedi ve Brine birden yok oldu. Steve "Brine..?" Dedi ve "Şunu yapıp durma! Sonunda perde falan örtük değilken biri seni görecek ve gazetelerin kapak sayfalarına konu olacaksın!"



Steve, cesaretini birkaç saniye koruyabildi. Brine'dan korkuyordu aslında, ama bunu gizliyordu. Tekrar "Brine..?" Dedi usulca. Yavaş yavaş odanın kapısına yöneldi. Kapıyı açtı ve odasının kapısına yöneldi. Kapıyı açtığında beyaz gözleri lamba gibi parlayan Brine karşısındaydı. Steve çığlık attı. Brine kahkahalara boğuldu. "Bal gibi de korkuyorsun işte! Beni her gördüğünde kız gibi çığlık atarsan yandık!"



Steve normalde kendini savunurdu ancak tekrar korkutur diye "Evet, birazcık korkyor olabilirim." diye itiraf etti. Hala gülme krizinde olan Brine "Birazcık da ne? Baya baya korkuyorsun işte.. Dur biraz, sen benden korkuyor musun yoksa? Yoksa sadece görünüşümden mi? Sorularıma yanıt vermek dışında bana karşı tek kelime etmedin."



9. BÖLÜM:

Brine, Steve'in ondan korktuğunu anlamıştı. Sırf görünüşünden değil, ona yapabileceklerini biliyordu Steve. Demiri tek eliyle eritebilen birisi ona neler neler yapabilirdi acaba. Ayrıca Brine, onunla arkadaş olmaya çalışsa bile Steve ona karşı asla samimi olamamıştı. Onun içinde kötülük görüyordu nedense, intikam isteği. Kapıyı ısıtırken aldığı haz Steve'in onun kötülüğü sevdiğini anlamasına yetmişti. Brine'ı tanımasının ikinci günü olan geçen Pazar gününü onunla geçirmemişti. Brine geçen pazar bütün gün Steve'in yanında değildi ve Steve'in bütün gün onun kendisine sürpriz saldırı yapmasından korktuğu bir gün olmuştu.



Steve bunları düşünürken Brine'ın karşısında olduğunu unutmuştu. "Steve..?" Dedi Brine. Steve ancak o zaman uyanabildi ve hızlıca salona gitti. Brine "Acaba onu rahatsız mı ediyorum?" dedi kendi kendine ve Steve'in odasından çıktı. Salona, Steve'in yanına geldi ve "Özür dilerim." Dedi. Steve ona baktı ve Brine birden yok oldu. Steve yine korkacaktı, kesin. "Lütfen beni korkutmayı kes! Evet, korkuyorum!" dedi yüksek sesle.

10. BÖLÜM:

Steve biraz sonra cesaretini toplayıp mutfağa gitti ve kendine yiyecek olarak buzdolabında iki dilim kalmış olan pizzayı aldı. Son anda camdan baktı. Karşıdaki gecekondunun çatısında oturmuş ona bakan Brine'ı gördü. Brine ona el salladı ve Steve tam "Brine..?" diyecekken gözden kayboldu. O anda Steve, Brine'ın ne yaptığını anladı. "Belki de ona fazla sert davranmışımdır." diye düşündü Steve. Fakat ona tek kelime etmemişti ki? Kesin onun aklını okumuştu!



Belki de sorun tek kelime etmemesindeydi. Aslında Brine'ın amacının gerçekten arkadaş olmak olduğunu o anda anladı Steve. "Senin bir suçun yok!" diye bağırdı Steve, ama Brine ya onu duymamıştı, ya da duymamazlıktan geliyordu.



"Bravo, bir arkadaşını kaybettin." dedi Steve kendi kendine. İki pizza dilimini aldı, salona geçti ve pizza dilimerinden birini ağzına götürdü. O anda aç olmadığını anladı. Gidip pizza dilimlerini buzdolabına geri koydu. Salona geçip televizyonun karşısına oturdu ve sesli düşünmeye başladı. Süper güçlerinin olmasını diliyordu, taa ana sınıfına giderken. Öğretmeni herkese büyüyünce hangi mesleği seçeceklerini soruyordu ve Steve, "Ben büyüyünce süper kahraman olacağım!" diye cevap vermişti. Öğretmen gülümsemişti ve "Kim olmak istemez ki?" demişti. Steve istemiyordu. Brine ile tanıştıktan sonra süper kahraman olmak istemediğini anlamıştı. Böyle tek başına yaşamak ve hiçbir suçu olmadığı halde onu kovan bir arkadaş edinmek!



11. BÖLÜM (Artık her gönderide 4 bölüm olacak.):

Steve ertesi günün akşamı mısır patlatacaktı. Tava falan bulamadığı için ocağa direkt tabak koymuştu içine biraz mısır döktü ve ocağı çalıştırdı. Sonra salona gitti ve bilgisayarının başına geçti. Minesbook profilinde bir video gördü ve o videoyu oynattı. Birkaç saniye sonra mısırların patlayıp her tarafa dağılacağını hatırladı, tabağın üzerine bir şey koymalıydı. Video oynarken koşa koşa mutfağa gitti. Bunu hatırlaması iyi de oldu çünkü video korku videosuydu ve çıkan canavarı görmemiş oldu.



Steve mutfağa vardığında tabağın üzerinde bir tencere kapağının olduğunu gördü. Hemen mutfak camını açtı ve Brine'ı görmese bile "Senden rahatsız falan olmuyorum. Senin hakkında nasıl bu kadar kötü düşündüğümü bilmiyorum!" diye haykırdı. Birkaç saniye boyunca dışarıya bakakaldı ve sonra pes edip salona döndü. Ama yerde bir kağıt vardı. Kağıtta hızlıca çiziktirilmiş olan birkaç cümle vardı. Şöyle yazıyordu: "Steve, böylesi bence çok daha iyi. Senin suçun yok, senin yerinde olsam ben de korkardım, emin ol. Seni hep izliyor olacağım. Bu arada o videoyu izleme sakın."

Sonraki bölümlerde: Brine'ın sırrı açığa çıkıyor! Steve'in kız kardeşi, Brine'ı görüyor ve basına haber veriyor! Acaba Brine gazetelerin kapak sayfalarını mı süsleyecek?
 
Son düzenleme:

System32

Demir Madencisi
Mesajlar
260
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
159
Puanları
0
Bir sonraki bölümlerde ilk dövüş sahnesi geliyor! :)
 

Midoss

Bay Boş
Mesajlar
2,099
En iyi cevaplar
1
Beğeniler
2,138
Puanları
6,890
Ruh hali
Çok güzel yazıyorsun :)
 

System32

Demir Madencisi
Mesajlar
260
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
159
Puanları
0
12. BÖLÜM:

Steve hemen bilgisayarının başına geçti ve vidoya tekrar tıkladı. Ancak video hata veriyordu. Bir anda cam açıldı ve içeriye bir not daha süzüldü: “Sözümü dinlemeyeceğini bildiğim için internetini kestim Steve.”



Steve birden bağırdı: “BEN BEBEK DEĞİLİM!” Yine bir not süzüldü: “Birden olan ş..” ama Steve hepsini okumadan buruşturdu ve camdan aşağı attı. Sonra dedi ki: “Neden benimle adamakıllı gelip konuşmuyorsun?”



Ertesi gün



Liseden dönüyordu Steve. Bahçe kapısından çıktığı anda kız arkadaşı Nicole yanında bitiverdi. Steve “Ni-nicole?” dedi yavaşça. Nicole, sadece ona gülümsedi ve “Ne yapıyorsun?” dedi. Sonra Steve’in yanıt vermesini beklemeden tekrar konuştu: “Sinema çok güzeldi. Niye gelmedin?” Steve hemen konuştu: “Çünkü o gün işim çıktı. Acil bir işti. Eee, Nicole, şey.. Eeemm.. Bugün bize gelip film izlemeye ne dersin?” Nicole gülümseyerek “Olur.” Dedi. Ve yanından uzaklaştı. Steve ise öylece kalakaldı. Sonra birden bire “Yih-huu! Evet!” diye diye ve dans ede ede evinin yolunu tuttu.



Biraz televizyon izledi Steve. Sonra telefonu çaldı. Nicole arıyordu. Steve’e apartmanın önünde olduğunu bildirdi. Yukarı geldiğinde Nicole’u içeri aldı. Salona geçtiklerinde Nicole “Eee, bugün nasılsın bakalım?” diye sordu. Steve, “Eee.. İyiyim.” Dedi. Sonra Nicole hangi filmi izleyeceklerini sordu. Steve tam yanıt verecekken yine açık pencereden bir kağıt süzüldü içeri: “Bu kim? :)



Bir de sonuna gülen surat koymuştu.



Nicole’un kendisine şaşkın şaşkın baktığını görünce hemen “Gazete parçası.” Dedi Steve. Ve hemen odasına gitti. Kapıyı kapatıp alçak ses tonuyla “Lütfen benimle normal bir şekilde iletişim kurar mısın?” dedi. Brine sonunda onu dinleyip arkasına ışınlandı ve “Arkana bak.” Dedi. Steve Brine’a baktı ve konuştu: “Benim kız arkadaşım. Tamam mı? Lütfen not göndermeyi kes.”



Ancak o sırada çok kötü bir şey oluyordu.



13. BÖLÜM:

Nicole, dayanamayıp Steve’in odasının kapısını biraz aralamıştı ve gizlice Steve’i izliyordu. Brine birden ortaya çıktığında neye uğradığını şaşırdı.



“Üzgünüm, sadece öylesine yazıp..” diye konuştu Brine. Ama birkaç kelimeden sonra “Dur bir saniye.” Dedi ve arkasını döndü.



Brine ve Nicole aynı anda göz göze geldiler ve Nicole bir çığlık attı.



Steve “Nicole! Burada ne yapıyorsun?!” diye haykırdı. Ancak Nicole onu dinlemedi ve kaçmaya çalıştı. Tam kapıdan çıkacakken Brine onu durdurdu ve “O kadar kolay değil.” Dedi. Nicole’un yüreği ağzına geldi. Brine Nicole’u salona götürdü. “Otur şuraya!” diye bağırıp Nicole’u bir koltuğun üzerine attı. “Annenle baban sana hiç mi terbiye ver..” diyordu ki Steve araya girdi: “Brine, çok sert davranma lütfen!” Brine Steve’e döndü ve “SEN KARIŞMA!” diye bağırdı. Steve adeta dilini yuttu. Kaşları çatık halde birkaç saniye Steve’e baktıktan sonra Nicole’a baktı. Sonra Steve’i kolundan çekip mutfağa götürdü: “Birazdan geliyorum. SAKIN Nicole’a benim hakkımda bir bilgi verme. ÖZELLİKLE de benim bir daha ölemeyeceğimi sakın anlatma. Yapabildiklerimi de bilmemeli, yoksa rüyasında beni öyle görür.”



Nicole o sırada telefonuna sarılmış ve en çok izlenen televizyon kanalının telefon numarasını çevirmişti: “Size yapacak HARİKA bir haber buldum! Görüntülü görüşmeye alıyorum.” Ve Brine’ı gizlice görüntüledi. Telefonunun kamerası iyi olduğundan herkes onun bir adam olduğunu gördü. Sonra Nicole konuştu: “Burada zorla tutuluyorum. GPS’imi açıyorum, beni bulun!” Ve hemen telefonu kapayıp salona koştu.



Steve içeri girdi. Nicole sakindi, hatta bıyık altından gülüyordu. Gidip Nicole’un yanına oturdu ve “Nicole; neden bölye bir şey yaptın? Ne güzel film izleyecektik!” Nicole yanıtladı: “Sadece merak ettim, olamaz mı yani? Bu kim? Neden gözleri öyle? Nasıl orda birden belirdi?” Steve daha fazla soramadan Nicole’u durdurdu: “Lütfen bana sorma, ben de bilmiyorum.” Ardından Brine içeri girdi ve konuştu: “Yat.”



Nicole haykırdı: “SAPIK!” Brine daha yüksek sesle konuştu: “Yat hemen!”



Nicole ne yapsın, koltuğa yattı ve kısık sesle sinirli sinirli mırıldanmaya başladı. Brine yine konuştu: “Steve, sen de yat.” Steve de yattı. Brine da ortalarına yattı ve iki eliyle ikisinin de kolunu kavradı. Nicole ve Steve birden rahatladılar. Hatta uykuları geldi ve uyuyakaldılar. Ama Nicole daha önce uyudu, çünkü Brine en çok onu sakinleştirmişti. Sonunda üçü de uyudu.



14. BÖLÜM:

Üçü de kendilerini bir şehirde buldular. Steve hala ne yaptıklarını anlamamıştı. Nicole ortalarda yoktu. Steve neler olduğunu sorunca Brine yanıtladı: “Nicole’un rüyasındayız. Rüyasındaki beni bulup öldürmemiz gerek, böylece beni unutur.” Steve: ”Peki seni nerde bulacağız?” dedi. Brine dedi ki: “Her korkunç şey canavar olarak algılanır. Yani benim çok küçük yada çok büyük boyutlu versiyonumu bulabiliriz. Söyle, Nicole böceklerden çok korkar mı?” Steve hayır diye yanıtladı bu soruyu. Sonra da ekledi: “Tam tersine böcekleri sever.” Brine: “Peki ya içinde devlerin falan olduğu filmlerden korkar mı?” Steve yanıtladı: “Hayır, gerçek olmayan hiçbir şeyden korkmaz.” Brine “Hmm. O zaman..” diyordu ki başka bir Brine gördü Steve. Bir apartmanın en üstündeydi. Ve normal boyuttaydı. Birden Steve’in yanına ışınlandı. Ona bir tekme attı ve Steve yere yığıldı. Gerçek Brine kopyasının suratına yumruğu indirdi. Ama nedense kopya Brine, Steve’e yöneliyordu durmadan. Birden Steve’in yanına ışınlandı. Gerçek Brine da aynısını yaptı ve ikisi de durmadan ışınlanmaya başladılar. Ama Nicole, Brine’ın yeteneklerinin çoğundan habersiz olduğu için rüyasındaki kopya onun bilgisi kadar yeteneğe sahipti. Brine şimşek çaktırdı. Ama kopya Brine hemen yine Steve’in yanına ışınlandı ve onu bir tekmeyle havaya attı. Sonra kopya havadaki Steve’in yanına tekrar ışınlandı ve havadayken tekrar tekme attı. Gerçek Brine da kopyanın yanına ışınlandı ama Steve yere düştüğünde ölmüştü. Öldüğü için birden uyandı. Brine’ın eli hala kolundaydı. Rüyada Gerçek Brine, kopyaya tam bir yumruk atacakken hayatta Steve, Brine’ın kolunu kendi kolundan çekti ve rüyada da Brine’ın kolu yerinden oynadı. Böylece kopyayı ıskalamış oldu. Steve, uyurken Brine’a baktı ve birden onun kendisine çok benzediğini fark etti: Kıyafetleri de aynı renkteydi. “Bu çocuk neden bana benziyor acaba?” diye mırıldandı Steve, ama rüyada bu ses çok yüksek bir şekilde yankılandı ve gerçek Brine’I etkiledi: Brine birden dövüşü bıraktı ve kulaklarını tutup acı içinde haykırdı. Kopya, ona bir tekme attı ve Brine yere yığıldı. Hala rüyada Steve’in sözleri yankılanıyordu. Ama dikkatini dağıtmamalıydı. Hemen kopyanın arkasına ışınlandı ve sırtına tekmeyi indirdi. Kopya yere düşerken pat diye Brine’ın arkasına ışınlandı. Brine da aynısnı yaptı ve birden ikisi de sürekli ışınlanmaya başladı. Kopya hayali olduğu için hiç yorulmuyordu ama gerçek Brine yorulmaya başlamıştı; ne de olsa gerçekti. Gerçek Brine “Bu böyle olmayacak.” Diye mırıldandı ve ışınlanıp hemen sola çekildi ve koşmaya başladı. Artık fazlasıyla yorulmuştu ama kopyanın ona kısa sürede yetişebileceğini bildiğinden enerjisini toplayıp son kez çok uzaklara ışınlandı. Suyun içindeydi. Şehir, Brine’ın olduğu yerde birden bire bir kumsala dönüşüyordu. Bulutlar bu tarafta pembeydi ve denizde yunuslar vardı. Gökyüzü mavi değil aynı bulutlar gibi pembeydi, ama daha da açık bir pembeydi. Brine, kopyasının birazdan yanında olacağını bildiğinden enerjisini son kez topladı ve iki avucunu da kumlara bastırdı. Elleri yine kıpkırmızı oldu ve ısı, kumlarda ilerleyip şehre ulaştı. Brine çok fazla yorulduğu halde kumu ısıtıyordu, ama daha ne kadar dayanabileceğini bilmiyordu. Isı yine de çok güçlüydü; binalardan biri eriyip yeryüzüne lav olarak düştü. Kopya Brine, gerçek Brine’a doğru gelirken üzerine erimiş bina düştü ve kopya, altta yandı. Ama birden bire her taraf sarsılmaya başladı. Gerçek hayatta Nicole rahatsız olmaya başlamıştı ve uyanmak üzereydi. Rüya çöküyordu. Bulutlar yeryüzüne ulaşıyordu. Tüm şehir havaya kalktı. Brine, hemen eskiden şehrin olduğu ve dibi görünmeyen çukura atladı ve ölüp uyandı. Uyandığında birazdan Nicole’un da uyanacağını bildiği için ışınlanmayı denedi ama yapamadı. Steve “Acele et!” diye bağırıp duruyordu ama Brine yapamıyordu. Sonunda mutfaktan bakıldığında görülen gecekondunun çatısına ışınlanmayı başardı. Hemen ardından Nicole da uyandı. Steve hemen Nicole’u kaldırdı ve “Film izlerken uyuyakaldın.” dedi.



15. BÖLÜM:

O sırada zil çaldı. Steve hemen “Ben bakarım.” diyerek kapıya doğru yürüdü. Kapıyı açtığında karşısında kameralı ve üniformalı insanlar vardı. “Nicole siz misiniz?” Steve yanıtladı: “Kız gibi mi görünüyorum?” Steve’e soruyu soran muhabir konuştu: “Şimdi izninle Nicole ile görüşmeliyiz. O burada zorla tutuluyormuş. Sen de mi zorla tutuluyorsun yoksa?” dedi ve hemen kameraya döndü: “Ortada çocuk kaçıran paranormal bir canlı var! Nicole’dan sonra işte bu çocuk da kaçırılmış.” Sonra içeri girdiler. Salona girdiklerinde Nicole hala yatıyordu. Steve “paranormal” kelimesini duyduğu an Brine’ın sırrının açığa çıkmak üzere olduğunu anlamıştı. Hemen salona koştu ama sonra bu fikrinden vazgeçti. Ne de olsa Brine, Nicole'un kafasından çıkmıştı. Yoksa çıkmamış mıydı? Brine aşırı yorgundu ve bunu başaramamış olabilirdi. Brine'ı aramaya başladı. Tabii ilk baktığı yer mutfaktan bakılınca görünen gecekondunun çatısıydı. Brine orada yatıyordu. Elleri hala kıpkırmızıydı. Salona geçti ve Nicole'un haber muhabirlerine hiçbir bilgi vermemesini umdu.

Ama Nicole unutmuştu. Muhabirlerin ilk sorusuna "Ne?" diye cevap verdi. Birkaç soruya daha olumsuz yanıt verince muhabir cep telefonunu çıkardı ve Nicole'un onlara yaptığı görüntülü görüşmeden bir kesiti ona gösterdi: Brine'ın bembeyaz gözleri görünüyordu rahatça. Sonra muhabir sinirli sinirli sordu: "BUNU BİZE SEN GÖSTERMİŞTİN!"

Nicole yine "hayır" diye yanıt verince muhabir cep telefonunu cebine attı ve bağırdı: "KÜÇÜK BİR KIZIN İHBARINA İLGİ GÖSTERMEMELİYDİK!" Sonra da hemen dışarı çıktılar. Nicole "O fotoğraftaki bir insan mıydı?" diye sorunca Steve yanıtladı: "Herhalde birisi gerçek bir videoyu montajlayıp muhabirleri aradı ve bir eşek şakası yapmış oldu."

SONRAKİ BÖLÜMLERDE: Brine ciddi zarar görmüş oluyor ve kontrolü kaybedip dokunduğu her yeri eritiyor! Acaba End Portal'ları bulma planları suya mı düştü?
 

Midoss

Bay Boş
Mesajlar
2,099
En iyi cevaplar
1
Beğeniler
2,138
Puanları
6,890
Ruh hali
Yeni bölüm n zaman

GT-S5360 cihazımdan Tapatalk 2 ile gönderildi
 

System32

Demir Madencisi
Mesajlar
260
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
159
Puanları
0
Önce yazardan birkaç not: Uzuun zamandır yazamadığımı biliyorum; ancak bir ara feci hastalandım ve sonrasında da unuttum gitti :) Bu arada artık SONRAKİ BÖLÜMLERDE kısmı olmayacak.

16. BÖLÜM:
12 Mayıs/Saat 13:10/Gelsenkirchen-Almanya
Steve, ailesinin bir süre daha dönmeyeceğini öğrendi ve Brine ile hemen Almanya'ya geldiler. Pasaport falan sorun olmadı, çünkü Brine'ın ulaşım için farklı yöntemleri vardı.

Steve, bir fırının önünden geçerken fırında satılan kurabiyeleri gördü ve birden canı çekti. Brine bunu pek hoş karşılamasa da razı oldu. İçeri girdiler. Steve "Haydaa, kurabiyeleri nasıl isteyecez?" diye sordu Brine'a. Brine da "Şimdi abin Joe'yu izle." diyip fırıncının karşısına geçti ve Steve'i işaret ederek "Nayn!" dedi. Sonra da kurabiyeleri işaret etti ve "Şayze!" dedi.

Kapı dışarı edildiklerinde Steve "Almanya'da dükkanlarda sadece 30 saniye kalınabildiğini bilmiyordum. Belki de ona yanlış bir şey söylemişsindir?" diye sordu Brine'a. Brine yanıtladı: "Ne bileyim ben. Almanya'ya daha önceden de gelmiştim ve insanların en çok kullandığı iki kelime buydu. Ancak bugün buradaki End Portal'ı bulmamız gerek. Yani işe koyulsak iyi olur." Steve'in gözleri birden açıldı ve konuştu: "Ne demek bu?! Bir gün yetmez! Koskoca şehir bu!" Brine yanıtladı: "Yanımda sen olmasaydın bir günden fazla zamanım olurdu. Şimdi sus." Steve yine konuştu: "Bari End Portal'ları bulmak için özel bir yeteneğin falan var mı?" Brine bıkmıştı: "Bulacaaz!"

17. BÖLÜM:
Uzun bir arayışın sonunda Brine, End Portal'ın üzerinde olduklarını söyledi. Gece olmuştu ve bir çocuk parkındaydılar. Orada o saatte hiç kimsecikler yoktu. Brine toprağa dokundu ve topraktan End Portal'a giden br yol yapmayı başardı. Brine bunu yaparken Steve'in çenesi düşmüştü: "ACELE ET! GELİCEKLER ŞİMDİ!"

End Portal'ın önüne indiklerinde Steve bir tuhaf oldu. Brine, Steve'in kolunu tutup portala doğru çekiştirdi. Ama portalın altında sadece lav vardı. Brine, Steve'e "Geri çekil." diye emretti. Sonra da güneş gözlüğünü çıkarıp portala doğru baktı. Steve onu köşeden izliyordu. Gözleri kırmızı oldu ve lav hareketlenmeye başladı. Sonra Brine, elini havaya kaldırdı ve muhteşem bir manzara çıktı ortaya.

Lav havaya kalktı. Tavana çarptı ve etrafa dağıldı. Ama bu lav sıcak değildi. Bir süre sonra kırmızıdan başka renk görülmez oldu. Ama sonra her yer koyu bir renkle doldu. Brine, Steve'e "Gel." dedi ve Steve, Brine'ın yanına yaklaştı. Portal olağanüstü gözüküyordu. İkisi de portala atladılar. Atladıklarında her yer mor olmuştu. Sonra dev bir patlama oldu ve Steve, kendisini kabusunda buldu.

18. BÖLÜM:
Orası çok loş bir ışıkla doluydu, hatta tamamen karanlık bile denebilirdi. Mor gözlü uzun adamlar vardı. Brine'ın gözlerinin parlaması orada çok rahat bir şekilde görülebiliyordu. Steve bir and ayere çömeldi, başını tuttu ve bağırdı. Etrafında sesler yankılanıyordu.

"Dünya, cehennemdir. Günahkarlar cehennem ile cezalandırılırlar. Sadece çok büyük günahlar işlemiş olan kimseler Dünya'da olduğunu anlar. Ve orada sonsuza dek kalırlar."

Steve bir anda uyandı ve Brine'a bakarak "UZAK DUR BENDEN!" diye haykırdı. Brine şaşırmıştı: "Kim? Ben mi?"
 

Ploutos

Ağaç Yumruklayıcı
Mesajlar
12
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
0
Puanları
0
Çok güzel yazıyorsun devam et bence. Hatta Forumda gördüğüm en iyi hikaye...
 

Admicos

Nether Yerlisi
Mesajlar
2,362
En iyi cevaplar
1
Beğeniler
1,580
Puanları
4,890
Ruh hali
hikaye baya güzel. devamını en kısa sürede yazabilirsen sevinirim :D
 

qwerty asdf

Marangoz
Mesajlar
48
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
25
Puanları
0
lütfen gerisi gelsin (bu arada inşallah konuyu hurtlatmıyorumdur)
 

Midoss

Bay Boş
Mesajlar
2,099
En iyi cevaplar
1
Beğeniler
2,138
Puanları
6,890
Ruh hali
Devam devam!

GT-S5360 cihazımdan Tapatalk 2 ile gönderildi
 

System32

Demir Madencisi
Mesajlar
260
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
159
Puanları
0
Steve düzgün görememeye başlamıştı. Dengesini kaybetti ve Brine onu son anda tuttu. Steve "Uzak dur!" diye bağırdı ama enerjisi bitiyordu. Sesi gittikçe kısılıyordu. Sesi tamamen duyulmaz olana kadar Brine'ın kucağında bu iki kelimeyi tekrarladı. Sonra bir anda ayağa kalkmaya çalıştı. Hızlı hılzı nefes alıyordu. Bir anda o siyah uzun adamlardan biri Brine'ın yanında belirdi. Brine ona döndü ve konuştu: "Gidiyoruz! Hemen!" O uzun adam da konuştu: "Önce majesteleri neden buraya uzun süredir gelmediklerini söylesinler." dedi ve sırıttı. Brine bağırdı: "Buna vaktimiz yok! Fazla dayanamaz Endie!" Uzun adam da sinirlendi: "Bana Endie deme bir daha!" Ve Brine'ın kucağında birinin olduğunu gördü. "O kim?" diye sordu Brine'a. Brine "Sonra anlatırım. Şimdi gitmeliyiz!" diye bağırdı. Steve titriyor ve inliyordu. Brine kucağında Steve ile sınıra koştu ve Steve'i aşağı attı. Sonra Endie'nin gelmediğini fark etti ve "Çabuk ol!" diye bağırdı. Endie her ne kadar istemese de Brine'ın yanına geldi ve aşağı atladı. Endie'nin düştüğünden emin olunca Brine da atladı.

Steve, git gide karanlığa gömülüyordu. Az önce üzerinde oldukları yerin uçan bir ada olduğunu gördü sonra. Ardından ada, görüş mesafesinden çıktı. 30-40 saniye sonra şimşek çakmasına benzer bir ses duydu sonra. Çok korktu, gözlerini kapadı. Sonra "Steve!" sözcüğünü duydu. Ama bu sanki bir hayaldi. Sonra yeniden aynı kelimeyi duydu. Bu seferki daha canlıydı. Son kez "STEVE!" sözcüğünü duyduğunda gözlerini açtı ve portalın yanında olduklarını gördü. Endie de oradaydı. Endie'ye dönüp "Sen Endie misin?" diye sordu yavaşça. Endie birden "Hayır, değilim!" diye bağırdı. Sonra yine sözler hayal gibi gelmeye başladı.

***

Steve uyandı. Yatağındaydı. İlk önce bütün bunların bir rüya olduğunu sandı, ama yanında Endie vardı. "Ne oldu?" diye sordu Steve usulca. Endie konuştu: "Sen dinlen." Ama Steve onu kafaya takmadı ve yatağından yavaşça kalktı. Mutfağa girdiğinde Brine ile karşılaştı. Brine gülümsüyordu ve dedi ki: "Bak ne buldum." Elinde kırmızı bir şey vardı. Steve onları eline aldı ve konuştu: "Kırmızı mercan mı bu?" Brine, Steve'in elinden taşları kaptığı gibi salona koştu ve Steve'e "İzle." dedi. Taşları televizyonun üzerine koydu ve televizyon birden açıldı. Steve çok şaşırmıştı. Televizyonun fişi prize takılı değildi! Sonra birden Steve'in telefonu çaldı. Arayan annesiydi. Telefonunu aldı ve "Alo! Anne!" dedi. Annesi "Tatlım, biz geri dönüş yolundayız." dedi. Steve'in "Ne?!" diyeceği sırada annesi yine konuştu: "Ama birkaç gün teyzenlerde kalacağız. Üç gün falan. Bir günümüzü de yolculuk alacak. Yani dört gün sonra geliyoruz! Çok sıkıldın mı Steve?" Steve "Yoo, hayır, yani, şeeeyyy.." diyorken annesi bir daha konuştu: "Sıkılmadın mı? Parti falan mı yaptınız yoksa?! Hele evde parti falan yapılmışsa, oklavamı arkana sokarım Steve!" Steve kekeleyerek konuştu: "HAYIR! Hayır öyle bir şey olmadı, neyse anne bay bay!" Ve telefonu kapattı. Sonra Brine'ın yanına geldi ve konuştu: "Dört günümüz var."

***
Yazardan bir not: Lütfen konuyu takibe devam edin. Sınav falan olsa bile sürekli yeni bölümler yazacağım.
 

Üst