Herobrine [HİKAYE][UZUN]

Beğendiniz Mi?


  • Kullanılan toplam oy
    10

pembepanter54

Taş Madencisi
Mesajlar
91
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
10
Puanları
0
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
BİLGİ:
  • Öncelikle bu bir işsizlik eseridir.
  • Uzundur ama üşenmeyip başlarsanız biter.
  • Bölümler kısadır böyle bölüm mü olur diye atar yapmayın uzamıyor arkadaş ben napayım :D
  • Nasıl spoiler içine alınıyor çözemedim flood olarak algılamayın :D
Teşekkürler...
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hikaye:
Herobrine

<<<OLAY BAŞLANGICI>>>

Steve korkarak geri çekildi. Karşısında sonu görünmeyen uçsuz bucaksız

Bir maden vardı. Demirden kılıçını eline aldı ve kolunu gerebildiğince gerdi. İlerideki sonu görünmeyen tek tük ağlar ile sarınmış ve kenarlarında ahşaptan bloklar bulunan ve yerlerinde tek tük raylar olan bir Mineshaft’tı bu. Nadiren örümcek sesleri duyuluyordu. Steve çantasını yere indirdi ve karıştırmaya başladı. Çantasından parlayan bir miğfer,bot,zırh ve pantalonu çıkardı. Miğferi kafasına taktı. Botlarını giydi ve zırhlarını taktı. Şimdi aksiyon zamanı idi. Kendine cesareti geldi ve çantasının yanındaki yeni bilenmiş çakısını çıkardı. Çantayı kapattı ve sırtına geri taktı. İçeri yavaşça girdi. Çakısını elinde her an saplamaya hazır bir şekilde tutmaya başladı. Aniden karşısına mağarada yetişmiş devasal bir örümcek çıktı. Ağzından yeşil sıvılar saçıyordu. Steve örümceğin arkasına atıldı ve kılıcını sapladı. Örümcek öldü. Yoluna devam etti. Evet! Bir sandık bulmuştu. Açtı,İlk önce yüz ifadesi üzücü bir şekil aldı ama sonra sırıttı

-Kitap,Üç karpuz , Ateş topu ve… bir ELMAS!!!

Hepsini çantasına attı ve yavaşça yukarı çıktı.Son hız eve doğru koştu. En küçük bir hata elmasın gitmesine neden olurdu. Mağaradan çıkmak üzere iken duraksadı. “Tsss” Steve

-Lanet olsun!

Diye bağırdı ve arkasına baktı. Bakar bakmaz geri geri kaçtı.Creeper Steve’ye dehşet dolu gözlerle baktı. Steve tüm hızı ile koştu. Daha saptı ve sarmaşıklara tutunarak ağaca çıktı. Creeper yukarıdan baktı ve patladı. Steve yere düştü. Ayağa kalktı. Ve evini aradı çevreye bakındı. Mağaranın farklı bir çıkışında çıkmıştı. Yoluna devam etti. Meşalelerini aradı. Evet. Yol üzerinde birkaç meşale vardı. Onları takip etti. Yolun sonunda tepeye doğru uzunan büyük bir çakıl yolu uzanıyordu. Steve rahatlayarak tırmandı. Çakıl yolundan yukarı çıktı ve küçük bir kulübe buldu. Kapıyı açtı Ve kulübeye girdi. İçeride sadece bir komut bloğu ve bir düğme vardı. Steve düğmeye bastı ve “Telaporter Beggining…” yazdı. O an ışınlandı. Ve gökyüzündeki yünlerden oluşan bir bulutun üstüne ışınlandı. Bulutun üstünde resmen bir malikane vardı. İlk önce güzel bir fiskiye ve büyük bir şelale. Steve içeri girdi. Ve son elmas yani üçüncü elmasını da sandığa koyarak üç elmasıda aldı. Anında bir kazma yaptı. Steve

-İşte! Sonunda Elmas Kazmam! Artık Nether’a gidebilirim.

Evinden çıktı ve şelalenin yanına gitti. Şellenin dibinde obsidyenler vardı.Steve kazmasını obidyene vurdu ve kazmaya başladı.Steve kazmayı çekti ve bir parça obsidyen aldı. Yavaş ve sakince obsidyenleri kazdı. Artık zamanı gelmişti.Ama içeriden bir sesler geliyordu. Evin içinde bir Creeper vardı Steve bir lanet çekti ve demir kılıcını çekti saldırdı ama Creeper patladı. Steve bir şey olmaz tamir ederim dedi ama sonra olduğu yerde diz çöktü.Creeper patlaması geri dönüş için komut bloğunu kırmıştı ve Steve kodu hatırlamıyordu. Aşağıya inemezdi çünkü ölürdü. En son bıraktığında elli dört zombi yünden bulutun gölgesinde kalmış ve yukarı çıkmaya çalışıyorlardı. Steve önce bir uyuyayım. Diye düşündü. Evine girdi ve yatağına yattı…

<<<YOK OLMALAR VE TUHAF OLAYLAR>>>

Steve uyandığında ilk işi dev patlağı kapatmaktı ama uyandığında patlatılan bölgenin tamir edilmiş olduğunu gördü. Oraya o hariç kimse çıkamazdı.Peki ne olmuştu. O tamir etmemişti ama sonra

-Amaan, Tamir olmuş işte daha ne isteyim.

Demiş ve peşini bırakmıştı. Sonra duvar köşesine dayanmış ve ne yapacağını düşünmüştü. Koştu ve sandığını açtı. Bir dakika! Elmas kazması ve obsidyenler nerede idi. Steve

-Bu eşek şakası yeterince uzun sürdü. Her kimse çıksın ortaya!

Kimse yoktu Steve tekrarladı

-Kimsen çık ortaya ve eşyalarımı geri ver!!!

Yine tık yok. Steve öfkelendi ve evi dolaşmaya başladı. Alt odaya indi, üst odaya çıktı. Yer yüzüne baktı. Yok. Sonra eve geri döndü ve gördüğü manzara karşısında şok geçirdi. Evdeki patlama tamir edilmemiş ve her şey yerli yerinde idi. Obsidyenlerde oradaydı. Elmas kazmada. Steve’in birden midesi bulandı

-Neler oluyor bana! Halisilasyonlar görüyorum galiba…

Ve oracıkta düşüp bayıldı. Uyandığında ise durum aynıydı. Birden arkasını döndü ve beyaz gözlü bir Steve gördü. Ama aniden kayboldu ve Steve

-Neler oluyor,Lanetlendim mi?

Desede kimse cevap vermedi. Steve obsidyenleri aldı. Ve bir Nether portalı yaptı. Çakmaktaşı ve çeliğini çıkardı vurdu. İşte portal karşısındaydı. Portaldan geçti… Ama bir dakika! Geçti fakat burası Nether değil evinin bodrumuydu. Orada ikinci bir portal mı vardı? Olamazdı bu. Steve merdivenlerden yukarı çıktı ve baktığında ne portal yapılmıştı ne patlama olmuştu. Steve tepedeki küçük şelaleye baktı ve ona bakan bir çift bem beyaz göz gördü. Lanet çekerek geri geri gitti. Beyaz gözlü Steve Steve’nin önüne atladı. Steve geri geri gittikten sonra Beyaz Gözlü Steve “Ssseeennn Ssstttiiivvvee,,,” dedi. Steve o an duraksadı ve kılıcını çekti Beyaz gözlü şeye sapladı ama yaratık aniden kayboldu. Steve

-ÖLMEK İSTİYORUM!

Diye haykırdı ama gökyüzünde sadece mavilik gördü. Yapa yalnızdı. Sakinleşti. Ve Nether portaldan yine geçti. Olmadı yine, yine yine yine! Hayır bir hasarlı eve bir normal eve gidip gidip geliyordu. Odasına gitti ve sandalyesine oturdu.Gökyüzüne baktı ve

-Nesin sen beyaz göz? Ne istiyorsun?

O sırada beyninde yankılar oldu

-Cesedini! Bir ölü beden daha… Ve bir tane daha sonra bir tane daha Ha ha ha ha!

Steve kafasını tuttu ve acıyla mırıldandı

-Geber! Ahh,Neden benim diğerleri gibi bir hayatım yok.

O gece uyuyamadı gündüz saatlerinde devrildi ve ahşapların üstünde uyuya kaldı. Bütün bu olanların üstünde rahatsız edilmeden güzel bir uyku geçirdi.O gün güzeldi, aradan birkaç hafta geçti. Ve bazı şeyleri kavramıştı. Bir kağıda dökmeye başladı.

Tuhaf Olaylar ile İlgili Araştırmam

1. Tüm tuhaflıklar sadece Cumartesi günleri oluyor.

2. Beyaz gözlü tuhaf şeyden zarar gelmez. Sadece korkutuyor.

3. Nether Portaldaki tuhaflıklarda sadece Cumartesi günleri oluyor.

4. Artık Beyin Yankılanmaları yok.

5. Rahat bir uyku geçirmeye izin var.
















Bilgiler bunlardı. Kağıdı aldı ve rulo gibi yapıp çekmecesine koydu. Ve

-Düşündüm Nether Sorunu bitti, Cumartesi günleri için önlem alındı ama beyaz gözlü şeyin sadece zararsız olduğunu biliyorum! Evimi aramam gerek. Belki ondan bir eser bulurum.

<<HEROBRİNE>>

Steve evini aradı. Fakat ne bir ayak izi. Nede bir el izi buldu. O sırada bir anda kapı kapandı. Ve odada tuhaf çığlık sesleri oldu. Steve küfürler savurdu. O anda arkadan bir ses geldi. “Demek zararsızım he?” dedi ses. Steve arkasını döndüğünde kimse yoktu. Sonra yine arkasından bir ses geldi. “İstersem seni buracıkta öldürebilirim…” dedi ses. Steve

-Kimsin sen! Çık ortaya.

Ses hiç durumunu boz madan “Kimim biliyor musun?” dedi ve “Ben senin acımadan lava attığın, hiçe saydığın arkadaşınım.” Dedi. O sırada Steve gözlerini fal taşı gibi açtı. Hatırlıyordu. Elmas için yarışırken en iyi arkadaşını lava atmıştı. Kekeleyerek “He..He..Herobrine!!” dedi dehşetle. Ses “He he güzel cevap. Merak etme hep yanındayım arkadaşım…” dedi. Steve

-Herobrine! Herobrine!! Nerdesin… Nerdesin.

Ama cevap alamadı. Steve diz çöktü ve evine baktı. Evini tam bir gölün üstüne yapmıştı. Gözlerini kapadı,başını eğdi. Sessizce

-Bay bay.

Dedi. Ve kendini camdan aşağı bırakarak suyun derinliklerine doğru düştü. O anda kan ter içinde uyandı. Ama bir sorun vardı. Odada yatıyordu ve cam açıktı. Kapı kilitli ve yerde Herobrine’ın ayak izleri vardı. Steve derin derin nefes aldı ve korkusunu saklamaya çabaladı. Steve Herobrine’ın dediğini tekrarladı. “Hep yanındayım arkadaşım….” Dedi ve

-Benim peşimde, intikam peşinde!

Diye mırıldandı.Steve’in tüm morali çökmüştü. Olanlara ne düşünsede bir anlam veremedi. Ve bu gün Cumartesi değildi. Bu araştırmalarında bir hata yaratıyordu. Beyaz gözlü şey zararsız değil hatta en zararlıları o idi.O Herobrine idi. Steve o gece yatakta bir iki saat gözünü bile kırpmadı. Tam kapattığı an Herobrine rüyasınde beliriyor ve “Uyuma… Eğer uyursan ölürsün…” diyerek Steve’i kan ter içinde uyandırıyordu. Steve en sonunda balkona çıktı ve derin derin nefes aldı. İleride ona bakan bir çift göz gördü. O Herobrine’dı. Aldırmadı. Ama bir kez arkasına bakıp önüne tekrar döndüğünde Herobrine elinde elmastan bir kılıç taşıyordu. Ve gözleri kıp kırmızıydı. Steve kaçmaya çalıştı ama kapı bir anda kapandı. Steve atladı ve çatıya tutundu. Yukarı çıkmaya kalktı ama bir anda çatının kiremiti koptu ve Steve’in üzerine düştü. Balkonun yarısı bir anda koptu. Steve aşağı düşmek üzereydi ki bir tahtanın ucuna tutundu düşerse kumun üstüne düşer yüksek ihtimallede bir yerini kırardı. O sırada evin çatısındaki kiremitle tek tek dökülmeye başladı. Steve gözlerini havaya dikti ve ne olduğunu anlamaya çalıştı bir anda eline bir kiremit parçası düştü. Aşağa düşüyordu ki bir ipe tutundu. Evinin yıkılmasını izliyordu. O sırada Herobrine belirdi. En önemli sandığının, tüm madenleri içinde bulunan sandığının üstünde duruyordu. Sandığı açtı ve bir elmas aldı. “Vay, nekadarda parlak.” Dedi. Sonra oradan bir kazmayı aldı. Kazmanın üstünde bir leke vardı. Herobrine gözlerini Steve’e dikti ve “İşte.. Steve bu bizim bulduğumuz elmas ile yapılmış baksana üstünde bir leke var.” Dedi ve “Bunun yüzünden kavga etmiştik. Bence bu uğursuz.” Dedi ve kazmayı aşağıya attı. Steve alev püskürüyordu. Herobrine sandığı aleve verdi ve “Ay elim kaydı, Seni bırakmam hep yardım ederim arkadaşım.” Dedi ve alevi söndürdü. Sonrada “Artık kullanılmaz halde.” Dedi ve sandığa bir tekme vurdu. Sandık aşağı düşerken açıldı. Zümrütler,Elmaslar,Demirler,Kazmalar,Kılıçlar,Kürekler,Baltalar,Miğferler,Botlar,Pantalonlar ve Obsidyenler. Hepsi aşağı gidiyordu. Steve tüm gücü ile ipe tutundu. Eli acıyordu. Evi artık bir enkazdı. Herobrine en tepedi idi.

-Acımasın,Bırakalım.

Dedi ve ipi kesti. Steve son hız aşağıya düşüyordu. Çarptı ve sırtında önce bir ağrı oluştu. Sonra tüm vücuduna yayıldı. Bir anda tüm vücudu inledi. Sonra kafası kuma çarptı ve gözleri kapandı.

<<<KÖY>>>

Steve uyandığında ona bakan bir çift göz gördü.

-Merhaba,Stivie

Dedi. Steve zorlukla gözlerini açtı ve “Steve” diye düzeltti.Ses

-Stive

Dedi. Yanlış duymuştu. Steve derin bir nefes aldı ve “Beni kurtaran sen misin?” dedi. Ses “Hayır ben değil,Oğlum Raul’a teşekkür etmelisin.” Dedi ve geri çekildi. Oğlu Raul Steve’e baktı ve “Steve.” Dedi. Steve sözünü keserek “Adımı nereden biliyorsun!”dedi. Raul “Çantanı bulduk içinde bir perşomen vardı. Düzensiz bir şekilde çantana tıkılmıştı ve üzerinde kanla “ÖLÜCEKSİN STEVE!” yazıyordu.” Dedi ve “Sanırım peşinde ciddi biri var.” Dedi. Steve “Herobrine.” Dedi. Ve “Daha kötüsü olamaz ki.” Dedi. Raul gözlerini fal taşı gibi açtı ve

-O pasif şeymi? Onun hakkında bir kitap okumuştum. Bir efsaneymiş lava düşen biri dirilemez ki sen kafayı üşütmüşün adamım.

Steve bir anda “Sen onu tanıyor musun!” diye bağırdı. Raul “Sakin ol.” Dedi. “Gel seni Bilim Adamı Alberto’nun yanına götüreyim. O kitap orda.” Dışarı çıktılar. Dışarısı birçok gül ile süslenmiş cıvıltılar saçan bir köydü. Steve “Evimi ve elmasları düşünmeyim. Yeni bir başlangıç yapayım.” Diye düşündü. Raul’u takip etti. Bir eve girdiler. Raul “Selam Albert.” Dedi. Alberto öfke ile kaşlarını çatarak “Albert değil. Alberto.” Diye düzeltti. Rau “Tamam, Albert.” Dedi. Alberto “Ne var Raul?” dedi. Raul Steve’yi göstererek “Bu arkadaş Herobrine ile kafayı üşütmüş onun gerek olmadığını anlatan kitabı göster.” Dedi ve Steve’ye dönerek “Sonra da seninle sana sataşan senin Herobrine sandığın maskeli çocukları kovalarız.” Dedi Raul. Steve “Herobrine gerçek.” Dedi,Tepkisizce. Raul “Ümitsiz vaka. Hadi Albert o kitabı getir.” Dedi. Alberto uzun süredir dokunulmamış tozlu rafları karıştırdı ve “Herobrine Vakası”diye bir kitap çıkardı. Okumaya başladı:

-Herobrine bir inanışa göre madende ölen ve tekrar dirilerek tüm düşmanlarından intikam almaya çalışan bir efsane karakteridir. Kurbanlarını asla öldürmez ama hayatlarını alt üst eder. Kişiler Herobrine’a onları öldürmesi için yalvarsada Herobrine yapmaz. Bu çoğu bilim adamına göre saçma bir inanıştır. Onu gördüğünü söyleyen herkes iki gün sonra kayıplara karışmıştır. Çoğunlukla sakin ve sessiz başlar ama acı ve haykırışlarla düşmanını bezdirimiş. Çoğu kişi madenlerde tuhaf piramitler ve iki yolluk tüneller görür ve onun yaptığına inanırlar- mış. Şuana kadar sadece bir kişi onun gerçek olduğu kanıtını söylemiş ama deli diye tımarhaneye kapatılmıştır. Kişi onu eski tanıdığım Leon’un arkasında elinde bir elmas kılıç ve kıpkırmızı bir çift göz ile gördüm demiş. Ama bir daha yıllarca hiçbir iz rastlanmamış. İnanışa göre Leon ölmeden önce Steve dikkatli ol. Senin peşinde demiş. Bunun efsane olması imkansız ve olağan dışı bir olaydır.

Raul “Bak Steve!” dedi Ama Steve hiç tepki vermedi ve “Steve dikkatli ol Senin peşinde.” Diye tekrarladı. Ve “Kurbanlarını öldürmez ama hayatlarını alt üst eder.” Diyede ekledi. Steve korktu.Kılıçını aradı ama hatırladı.Onlar çoktan yok olmuştu. Gözlerini kıstı,kaşlarını çattı. Raul’a döndü ve “Raul! Nekadar zırhın var.” Dedi. Raul “Hmm,Steve ben çocuğum ama babamın bir altın seti var. Sana verebilirim.” Dedi. Steve “Ver.” Dedi. Raul Steve’e zırhları getirdi. Steve “Raul,Buralarda çok güçlü vurduğunda yakan bir kılıç var mı?” dedi. Raul “Var…Ama yok.” Steve “Nasıl!” Raul “Alman İmkansız!” Steve “Neden!” dedi. Raul “Randoren Kulesinde.” Dedi. Steve “Orası nerede?” dedi. Raul “Gösteririm Eğer gitmeyi planlıyorsan bu demir kılıcı al. Yoksa garantili ölürsün. Elimdeki tek otuz iki ok ile yayıda al.” Dedi. Steve “Ver, Oraya gidiyorum.” Dedi. Raul verdi. Ve “Şu dağı görüyor musun? İşte onun tepesinde kule var. Kılıcı alman gerek. En tepede çatıda. Ama dikkatli ol. Orası Rendoren Wither tarafından korunuyor.” Dedi. Steve “O ne?” dedi. Raul “Üç kafalı,Ruh kumundan garip bir canavar.” Dedi. Steve “Yola çıkmam gerekiyor.” Dedi. “Ben gidiyorum.” Binadan çıktı ve dağa doğru koşmaya başladı. Raul “Ammada azimli.” Diye mırıldandı.

<<<Randoren Kulesi>>>

Steve dağın tepesinden karşıdaki Randoren Kulesi uzanıyordu. Steve kuleye doğru ilerledi. Ve demir kılıcını çekti. Karşısında birsürü Wither kafası takmış asker vardı. Hepsi elmas kılıç ve demir set ile kuşanmıştı. Steve “Zor olucak.” Dedi. Askerleri bekledi. Güneş batmak üzereydi. Askerler nöbetleri değiştiği sırada koştu ve birini öldürdü. Cesedini otların arasına attı. Sonra kendide çalıların arasına atladı ve ölmüş gibi yaptı. Az sonra iki asker iki cansız bedeni buldu. Biri “Vay,demek bir isyan.” Dedi. Nöbetçi ölmüş ama onuda durdurmuş. Askerin cesedini kaldırdıkları anda Steve ikisinide yakasından yakaladı ve yere yatırıp boğdu. Askerin kafasındaki garip kaskı çıkardı ve kendi kafasına taktı. Bu Wither kaskı Randoren Kulesi’nin muhaffızı olduğunu belirtiyordu. Ama zırhları değiştiremezdi. Çünkü o zaman fark edilirdi. Steve kendini bir deneme adayı olarak göstericekti. Hatta hiç denemeye alınmamış denemeye girmeye çalışan aptal bir aday olarak deneyecekti ki kılıcı almak için generalin odasına çıkması gerekiyordu bu yüzden oraya çıktığında “Üzgünüm,bilmiyordum.” Diye bir cevap vericekti. Ama aday olduğu için suçlu olmayacaktı. Bu mükemmel bir plandı. Ama tek sorun zavallı bir adayı öldürüp giysisini alması gerekicekti. Steve çimlerin arasına yattı ve sürünmeye başladı. Kulenin arka tarafında eğitilen çaylaklar vardı. Steve bekledi. Okunu ve yayını çıkardı. Eğitmene baktı. Eğer sağ tarafta başka bir eğitmen daha varsa ölürdü ama yoksa işe devam ederdi. Yan tarafta çimler özenlice kesilmişti. Eğer oraya geçerse rahatlıkla seçilirdi. İşi şansa bırakmadan önce şöyle bir düşündü. Öbür taraftan sürünürse rahatlıkla çitlerin arasından geçer ve iki eğitmenide görürdü. Fakat o zaman çaylakların alarımı çalması için oldukça zamanları olurdu. Steve sürünmedi okunu gerdi ve eğitmeni vurdu. Şimdi yapabileceği tek şey beklemekti. Çok sessizce indirmişti. Çaylakların bunu fark etmesi en azından iki üç dakika alıcaktı. Bu süre Steve’e yeterdi. Hemen çitlerin altından süründü. İlerledi ve eğitmenin cesedini çekti. Çitlerin arasından geçirdi ve çimlerin arasına attı. Böylece çaylaklar eğitmenlerinin bir yere gittiğini düşünüceklerdi. Beklediler. Steve ise çimlerin arasında öylece kıpırtısız duruyordu. En sonunda bir iki çaylak meraklandı ve içeri girdiler. Steve “Şov başlıyor.” Dedi. Beş dakika sonra sadece iki endişeli çaylak derin derin konuşuyor ve denge tahtasının üstünde oturuyorlardı. Steve birini daha mı yollasam diye düşündü. Ama sonra hayır diye kendine yanıt verdi. Okları çıkardı ve ikisinide vurdu. Onlarıda eğitmeninin yanına attı. Birinin kostümlerini giydi. Ama altın zırhların üstüne. Böylece plan ters giderse kolayca ölmeyecekti. Kaçmaya vakti olucaktı. Ayağı kalktı ve kaleye girdi. Hemen aldılar. Steve ilerledi. Çevresine bakınmadan ikinci kata süzüldü. Eğer bakarsa düşük ihtimal koz vermiş olurdu. Girdiğinde odanın kapısında dev bir çelenk asılıydı. Ve kırması imkansız gibi görünüyordu. Steve “Anahtar.” Diye mırıldandı. “Öldürdüğüm nöbetçinin oraya tekrar girmem gerek.” Camı kıramazdı. Sese gelen illaki biri olurdu.Şöyle bir düşündü. Cebinden çakmağını çıkardı ve bir tahtayı yakmaya çalıştı. Yangın başladığında camı açtı ve aşağı atladı. Sırtı biraz acısada aldırmadı. Yangını görünce korkmuş ve atlamış olucaktı. Randoren kıdemli üyeleri yangın dumanlarını görmüş ve içeri girmişti. Şimdi tam zamanıydı. Steve koştu ve nöbetçinin yanına gitti. Anahtarları aldı. Şimdi yangın arasında kaynayacaktı ama önce çimleri yakıp dikkati oraya yoğunlaştırmalıydı. Çakmak taşını aradı ama bulamadı. Yerdeki çakılları tırnakları ile yardı ve bir tane aldı. Çeliği olmasada tüm gücü ile yere sürttü ve yer alev aldı. Koştu şatoya daldı. İçeriden kaynadı ve generalin odasına girdi. Yukarı çıkan merdivenlerden yukarı çıktı. İşte çatıdaydı ve kılıç parıldıyordu. Kılıcı aldı.Telaşlı Randoren üyelerine baktı. O sırada arkasından “Merhaba Steve.” Diye bir ses geldi. Kafasını çevirdiğinde siyah bir kapşon ile yüzünü gizleyen elinde bir demir kılıç tutan garip tipli birini gördü.Steve “Sen kimsin!” diye bağırdı. Kişi “Tanıdığın biri.” Dedi. Steve “Kimsin!” dedi. Kişi “Rendoren Wither derler bana.” Dedi. Steve “Kimsin sen!” diye gürledi. Kişi “Kızıyor musun ne?” dedi. Steve cevap vermedi. Kişi “O kılıcın seni kurtarmaz.” Dedi. Steve kişiye doğru koştu ama ne olduğunu anlamadan kişiyi arkasında gördü ve bir yumruk ile sersemledi. Bir anda kılıcı elinden kaydı. Kişi kılıcı çatıya geri sapladı ve Steve’i kaldırdı. Bir tekme attı. Steve acı ile haykırdı. Kişi “Çok zayıfsın.” Dedi. Steve adama öyle baka kaldı. Kişi kapşonunu kaldırdı ve kayboldu. Steve yüzünü göremedi. Kılıç gitmişti. O sırada köyden dumanlar yükseldiğini gördü. Gökyüzünde yazılar belirdi.

-Raptor öldürüldü.

-Alberto öldürüldü.

-Raul öldürüldü.

Steve devamını okumadı ve alev püskürerek dağdan aşağı indi. Köye geldiğinde herkes ölmüş ve köy neredeyse kül olmuştu. Kapşonlu şahıs ordaydı. Steve ona doğru koştu. Kişi bir an kafasını çevirdi ve yere bir iksir vurdu. Son hız koşmaya başladı. Steve yetişemedi ve yere yıkıldı. Kişinin sadece bir çift bembeyaz gözleri olduğunu gördü ve aklında bir şey netleşti. “Herobrine ile Rendoren Wither aynı kişi.”

<<< KILIÇ AVI >>>

Steve kampı binbir çile ile söndürmüş ama sağ kurtarabildiği biri olmamıştı.Steve köyde yaşayabiliyordu. Artık planı şuydu:

“Rendoren Wither yani Herobrine’ın ayak izlerini takip ediceğim. Havada hiç rüzgar yok. Bu yüzden sorun çıkmaz. Onu bulunca kılıcı yeniden almam gerekicek. Ama önce Alberto’nun kitaplarından araştırma yapmalıyım. Onları kurtardım.”

Steve Alberto’nun evine girdi.Alberto’da ölmüştü. Tıpkı Raul gibi. Steve Herobrine Vakası yazan kitabı aldı. Açtı. İçindekiler bölümündekileri okudu. “Herobrine Kimdir?, Nasıl Başlamıştır,Teoriler,Detaylar. Steve Detaylar’ın altında küçük bir içindekiler bölümü daha olduğunu gördü. “Herobrine Yaşamı, Efsaneye göre Herobrine nasıl öldürülür. İşte!” diye bağırdı Steve. Sayfayı okumaya başladı:

“Herobrine efsane gereği ölümsüzdür. Fakat sadece bir kılıç ile öldürülebileceğini değil, ölümsüzlüğünün yitirebileceği söylenmektedir. Eğer yitirilirse aynı noktada ve aynı madende aynı kişi tarafından lava atılırsa ölür. Ama buda gerçek dışıdır.”

Steve gözlerini kıstı ve “Yok artık.” Diye mırıldandı. Devam etti

“Bu kılıç Zephr’dır ve sadece Rendoren Kulesi denen bir klan kalesinde bulunur. Bu kılıç gerçekten olmasına rağmen Herobrine yoktur.”

Steve “Demekki o yüzden kılıcı aldı.” Dedi. Devam etti.

“Kılıç Herobrine’ın bedenine on saniye boyunca saplanırsa Herobrine ölümsüzlüğünü yititirir.”

Steve “Başlıyoruz” dedi. Ve demir kılıcını çıkardı. İz Sürecekti.Kapıyı açtı. Topraktaki ayak izlerine dikkatle baktı. Sonra bir başka yanındakine bastı. Uyuşuyordu. Steve onun Herobrine olduğuna karar verince takip etti. İzler ormanın derinliklerine gidiyor sonra ise sanki yer yarılmış gibi kayboluyordu. Steve endişe ile çevresine bakındı. Sonra ise karşı mağaradan kan kokuları geldiğini hissetti ve içeri girdi. Evet. Bir köylü cesetiydi. Karnında kocaman bir kılıç izi vardı. Steve cesedin ceplerini yokladı. Bir kağıt buldu. Kağıtta

“Merhaba Steve,

Sen büyük bir kahramansın. Sen ilk geldiğinden beri sana hayranım. Bu yüzden babamın zırhlarını sana verdim. Babam bana çok kızdı ama bir şey yapamazdım. Lütfen sağ salim gel. Bunu sana Sonre ile gönderiyorum. İmza, Raul”

Demekki bu Raul’du. Öldürülmüştü ve işkence edilmişti. Steve ağlamaya başladı. Çok yakından tanımasada yeni tanışmış olsalarda kendini o küçük çocuğa çok yakın görmüştü. Steve öfke ile bağırdı ve kılıcını bir kayaya sapladı. Steve Sonre’nin kim olduğunu şimdi anlıyordu. Demekki Raul Sonre’ye burada mektubu verecekti. Sonre’nin cesedide buralarda olmalıydı o zaman. Steve aradı. Evet tahmin ettiği gibi Sonre’nin cesedide on,on beş metre uzaktaydı. Ama Sonre temiz öldürülmüştü. Yani hiçbir iz yoktu.Steve şimdi buna kafa yormadı. Sonre’nin ceplerini yokladı. Ama birkaç tüğ ile biraz para çıktı. Steve Raptor hakkında hiçbir ipucuna sahip değildi ve işte! Ayak izleri Sonre’nin arkasında devam ediyordu. Steve devam etti. Karşısına küçük bir kulübe çıktı. İçeri girdi. Bir şalter vardı. Camın önünde bir saksı içinde ise ölmüş bakımsız bir bitki vardı. Onun dışında ev bir ocak ve bir yataktan ibaretti. Steve şalteri çekti. “Trak..Trak…Trak” garip sesler duyuldu ve yer altına inen bir mediven oluştu. Steve sonu görünmeyen merdivene baktı ve inmeye başladı. Uzun bir inişten sonra kendini bir mağarada buldu. İçeride lavlar ve sular kesişip Obsidyen oluşturuyorlardı. Steve bu saçma yerden çıkması gerektiğini düşündü ve merdivenlerden yukarı tırmanmaya başladığı sırada bir kapı gördü. İnerken bu kapı yoktu. Steve kapıyı açtı. İçeri girdi. İçeride bir tünel vardı.Bir ayna duvara yaslanmıştı. Aynaya baktı. Kendini gördü. Ama arkasında biri daha vardı. Bu Herobrine’dı. Steve arkasını döndü. Herobrine “Merhaba, Akıllı arkadaşım.” Dedi. Ve “Demek buraya gelicek kadar dikkatlisin. Seni şahsen taktir ediyorum. Ama buraya neden geldin. Bil ki ben seni öldürmem. Ya senin niyetin? Kılıcı mı alıcaksın. Yoksa çoktan bana sapladında ben ölümsüzlüğümü yitirdim mi? Yok canım… Hadi ordan.” Diye ekledi. Sonra kayboldu. Steve “Her adımımı tahmin ediyor.” Dedi ve “Onu yanıltmalıyım.” Diye düşündü. Evet, onu yanıltacaktı. Peki bunu nasıl yapacaktı. Herobrine ondan daha sinsiydi. Her adımını kesinlikle tahmin edecekti. Zaten Steve buna izin vermek zorunluluğundaydı. Yoksa kılıcın yerini asla bulamazdı. şu an elinde hiçbir ipucu kalmamıştı. Tünelinde sonunda ne olduğu ve aynanın neden orada olduğu dışında. Steve uzun düşünceler sonrasında aynanın korkutma amaçlı olduğu kararına vardı. Tünelin sonuna ilerledi. Uzun uzun yürüdükten sonra sonunda hiçbir şey olmadığını gördü. Hatta “Şıngır…Şıngır..” diye sesler geliyordu. Steve “Hatta bu taşlar gümüşçün taşı.” Dedi.Steve geri döndü ve “Daha nekadar saçma ip ucu var?” diye kendi kendine konuştu. Sonra aynadan yarasa sesleri geldiğini duydu. Aynayı kaldırdı arkada küçük, Steve’in anca sürünerek geçebileceği bir yarık vardı. Steve sürünmeye başladı. “Şıngır…Şıngır…” sesleri vardı. Hiçbir taşa değmek istemiyordu. Her değişinde bir balık bir yerine vuruyordu. Steve yarık bitince geniş bir odaya çıktı. Kılıç orada parlıyordu. Tuttu ve çıkardı. Bütün tünel sarsılmaya başladı…




<<<HEROBRİNE’IN PEŞİNDE >>>


Steve neredeyse yıkılacakmış gibi sallanan odada ne yapacağını şaşırdı. Sonra bir piston devresi geri çekildi ve duvarda bir resim belirdi. Resimin bir kısmı parıldıyordu. Tepede ise “Herobrine Günlüğü” yazıyordu. Steve “Bu ne ya?” dercesine bir bakış atto ve altta beliren yazıları okudu. “Ölüm zamanı geldiğinde , Tek cümle kaçmaktır, Peki burası sarsılırken ne yapmaktır. Bunun senin için hazırlandığını bilsen ne yapardın? Arkana bak Steve” dedi. Steve arkasına baktı ve gördüğü şey yüzünden birkaç saniye kalbi durduğunu sandı. Öylece durdu. Karşısında eski dostu Leon vardı ama bem beyaz gözlerle. Steve “Kahretsin!” diye bağırdı ve kılıcını çekti. Başını eğdi. “Bunu yapmak zorundayım.” Dedi. Leon “Değilsin Steve, Bize katıl tüm Dünya’yı aleve ve….Ağğ Ajjj…” Steve başını yukarı kaldırdığında Leon’un sırtına saplanan kılıcı fark etti. Steve “Lan? Sen kimsin.” Diye bağırdı. Ceset yere düşünce Steve karşısında bir şovalye gördü. Şovalye “Ben Raptor,Herobrine’ın ikinci hedefi sen sanırım ilk hedef Stevesin?” dedi. Steve “Evet.” Diye onayladı. “Tanıştığımıza sevindim.” Oda durmuştu. En azından sallanmıyordu. Raptor “Buraya kadar ilerledik.” Dedi. Steve “Evet ilerledik” derken biz anlamındaki “dik”’i özellikle vurguladı ve “Ben tektim sanıyordum.” Diye “Sen ne yaptınki” dercesine sordu. Raptor “Leon’u öldürdüm,Kulede aslında seni gören nöbetçi bendim. Sesimi çıkaramadım Herobrine peşime düştü mağlum, Sonra seni takip ettim.” Dedi. Steve “Oha.” Diye mırıldandı. Ve “Peki şimdi ne yapacağız.” Diye sordu. Raptor “Bilmiyorum.” Dedi. Ve “şu an gece saat bir.” Dedi. Steve “Yani dışarı çıkarsak zombiler bizi yer.” Dedi. Raptor onayladı. Steve biraz kafasını çalıştırdıktan sonra “Kılıç bende,istersen sen kullan sen kendi kılıcını bana ver sen şovalyesin. Sonra Herobrine’ı bulup öldürelim.” Dedi. Raptor “Tamam,kabulde o ölümsüz.” Dedi. Steve “Eğer kılıcı onun vücuduna on saniye değdirip öldüğü yerdeki lava atarsak ki bu resmen imkansız ama ben orasını biliyorum ölür.” Dedi. Raptor kafasına darbe yemiş gibi bakınca Steve derin bir nefes alarak “Görürsün” dedi. “Tabi bu şey bizi gebermezse.”dedi. Raptor “Peki..” dedi. Kafası karışmışçasına. Şimdi sıra ne yapacakları hakkında kafa patlatmaktı. Beklediler.. Dakikalar, Saatler derken sabah ettiler. Raptor ilk uyandı ve Steve’i dürtükledi. Steve “Hı,Hu ne ne noldu.” Dedi. Raptor sırıtarak “Sabahladık.” Dedi. Steve “Yuh.” Dedi. Raptor “Dışarı çıkıp Herobrine’ın peşine düşelim mi?” dedi. Steve “Tamam.” Dedi. Dışarı çıktılar dışarıda büyük bir orman önlerine uzanıyordu. Ağaçların arasından iz aramaya başladılar. Raptor “Sanki yerin dibine girdi.” Dedi. Steve “Yerin dibi? İşte! Herobrine madende! Gel aynanın arkasından önce ki gümüşçün taşlı yeri hatırladın mı? Sende geçtin oradan.” Dedi. Raptor “Evet ama oranın sonuna bakmadım.” Dedi. Ve “Bir kapı vardı.” Diye ekledi. Steve kaşlarını hafiften çattı ve “Kapı mı?” dedi. Raptor onayladı. Steve “Ben baktığımda orası duvardan ibaretti. Gel oraya bakmamız gerek.” Dedi. Raptor onayladı. Ve dışarı çıktılar orada kapı gerçekten vardı. Steve kapıyı açarken aynanın buğlanmış ve bir yazı yazılmış olduğunu fark etti. “ÖLÜM.” Aynada ölüm yazıyordu. Steve bir of çekerek aynaya tekme attı. Ve kapıyı açtılar. O anda bir ayna daha vardı ve ondada bir yazı vardı. “SEN ÖLÜMÜ KIRDIN, ODA SENİ FENA HALDE KIRICAK STEVE!” yazıyordu. Steve gözlerini ovuşturduğunda yoktu. Sadece şu yazıyordu “BAZEN her şey HAYALLERDEN İBARETTİR.” Steve bayılmak üzereydi. Raptor ise Steve’e bakarak “Steve, neler oluyor aynalarda sadece birkaç resim var bir gülenyüz mesela alttada garip bir dilde bir yazı. Steve baktı ve aynada bir gülen yüz gördü altındada Hindoreta (Steve’in yaşadığı ülke)’ce bir yazı vardı ve bu yazıda “Hahaha,Steve yüzünü görmelisin” yazıyordu. Steve sinirden o aynayıda kırdı. O sırada bir ayna daha vardı ve ondada “STEVE,” yazılmış ve devamı gelmemişti. Steve aynada Herobrine’ı gördü. Arkasına baktı. Arkası boştu Raptor yanda endişe ile Steve’e bakıyordu. Aynada Herobrine gözüküyordu ama gerçekte. Aynada Herobrine Steve’in omuzuna dokundu. Steve bunu hissetti ama arkasına döndüğünde arkası hala bomboştu. Steve derin derin nefes alarak sakinleşti ve kapıyı açarak koştu. Raptor peşinden geldi. Steve “Acilen Herobrine’ı bulmalıyız. Çok geç olmadan.” Dedi.

<<< ESKİ MADEN ARAYIŞI>>>

Steve, Raptor’a döndü. “Eski Madeni bulmamız gerek.” Dedi. Raptor “Hmm.Peki ama her altında binlerce maden var. Onu nasıl buluncağız?” Steve şöyle bir düşündü. Ama birşeye karar veremedi. Sonra ise kafası dank etti. “Herobrine ile madeni kaybetmemek için oraya hep bir sembol yapardık. Çubuklar ile önce çizerdik bu genelde kırmızı bir yıldız olurdu.” Dedi. Raptor “Bu koca yerde onu arayacağız sanırım he?” dedi. Steve “İki seçenek var. Ya arayacağız. Yada Herobrine’e soracağız. Ki sanırım aramak daha mantıklı.” Dedi. Raptor onayladı. Ve “Peki buradan çıkarken neden Herobrine’yi bulmamız gerek. Demiştin.” Dedi. Steve “Bir kafa karışıklığı madeni bulmadan Herobrine’yi madene atamayız.” Dedi. Raptor anladı ve onayladı. Ormanı köşe bucak aramaya başladılar. Her taşın altına baktılar. Ama hiçbirşey yoktu. Yoksa Herobrine bunu tahmin etmiş miydi? Yada başka bir yerde miydi? Steve ararken bir ses duydu. Ağacın arkasından gelen bir ses. Steve arkasını döndü. Ağacın arkasına baktı. Ama hiçbirşey görmedi. O sırada bir ses duydu “Steve… Bunu tahmin etmeyeceğimimi sandın.” Dedi ses. Steve korku ile arkasını döndü. Herobrine aldırmaksızın Steve’e bakıyordu. Hadi bana vur. Steve öfke ile kılıcı çıkardı ve sapladı. Ama Herobrine’da hiç telaş ifadesi yoktu. “Bu nasıl bir kılıç” dedi. Kılıcı çıkardı ve yamulttu sonra “Ama bu çakma?” dedi. Ve sırıttı. “Salaklar.” Ve kayboldu.Steve ise gülüyordu. “Aptal, asıl kılıç bu.” Diyerek Raptor’a gerçek kılıcı gösterdi ama bir dakika. Herobrine neden çok rahattı? Anlamıştı! Gerçek kılıcın o olduğunu anlamıştı. Steve öfkelendi ve “Madeni bulmalıyız.” Dedi. Steve gözünü kıstı ve “Elbette.Mineshaft.” dedi. “Geçen hafta oraya gitmiştim.”dedi. Orasının altı maden işte.” Olayı anlamıştı. Raptor’a döndü ve “Yolu biliyorum ama çok uzak gitmemiz bayağa bir sürebilir.” Dedi. “Birkaç gün gibi…”

2 Gün Sonra…

Steve şişesindeki son suyu içti ve dibini kuruttu. “Hava iyice karardı. Yarın öğleden sonra orada oluruz. Beş,altı kilometre sonra çöl bitiyor ve düzlüğe çıkıyoruz. On kilometreye maden orada.” Dedi. “Artık kamp kursak iyi olur.” Diye ekledi. Uyku tulumunu içine girdi.Ertesi sabah hemen yola koyuldular. İki saatte bir 10 dakikalık mola veriyorlardı.Ve yola devam ediyorlardı.

Saat beş buçuk gibi. Ağrıyan ayakları ile Mineshaft’ın içindelerdi. Yorgun argın bir taşa oturdular. Steve “Senden ne istiyor?” diye sordu. Raptor “Anlatayım..” Steve sözünü kesti. “Dur! Sen ben Rendoren’den kaçarken öldürülenler arasındaydın.” Dedi. Raptor “Lava dayanıklı zırhlarla lava atmak. Öldü sandılar.” Steve anladı ve “Devam.” Dedi. Raptor başladı anlatmaya “Huh,Kaçıyordum. Yedi yaşında minik ve yaramaz bir hergeleydim. Yolda koşarken bir adama çarptı. Adı Herobrine’mış. Beni durdurdu ve neşelendirmeye çalıştı. Öfkelendim ve elimdeki dalla kolunu yırttım. Çok öfkelenmişti. Beni öldürüceğini söyledi. Ama büyümem gerektiğini daha acı çekemeyeceğimi söyledi. Ertesi gün ailemden herkezin öldüğünü duydum…” bir damla göz yaşı yanağından süzülüyordu. Steve’in kafasına saksı düştü ve Steve “Demekki o dikiş sen yapmıştın onu.” Diye mırıldandı. Raptor “Efendim.” Dedi. Steve “Bir şey yok.” Dedi. Steve gözlerini kapadı ve gök yüzüne baktı. Daha doğrusu yukarıdaki maden taşlarına. Ömrü bunlar arasında geçmişti. Öfkelendi ve kılıcı çıkardı. Bağırdı “Herobrine! Kendine güveniyor musun? Buraya gel.Korkak!” Herobrine “Aptal. Çakma kılıcı biliyorum. Biraz eğlence olsun. Burdayım. Hadi öldür beni!” dedi.

<SON AV>

Steve gözlerini kıstı. Ve Herobrine’ye atıldı. Herobrine Steve’ye bir tekme indirdi. Ve yumruk attı. Raptor kalkan ve kılıcı ile yaklaştı. Herobrine onları takmayan bir tavırla. Raptor’un hamlesinden kaçındı. Steve “Saldırmaya korkuyor musun? Hadi!” dedi. Herobrine “Sen istedin.” Dedi. Gözleri kıp kırmızı kesildi. Ve çevresini mor sarmaşıklar sardı.Sarmaşıkların bir kısmı Steve’e öyle bir vurdu ki Steve duvara çarpıp yere düştü. Duvar köşesinden kıvılcımlar çıkıyordu. Herobrine şeytani bir kahkaha atarak. “Benle başa çıkamazsınız!” diye bağırdı. Steve kılıcı ile bir sarmaşığı kesti. Herobrine kılıcını çıkardı. Elmas kılıcı parlıyor ve çevresini alevden bir kalkan ile koruyordu.Raptor “O kalkanı kırabilirim” dedi. Herobrine “Dene bakalım.” Dedi. Raptor atıldı. Kalkana her değişinde önce içeri çekiliyor ve güçlü bir şekilde duvara fırlatıyordu. Herobrine “Heh. Bukadar basit bir savunmayı bile kıramıyorsanız. Bilinki siz öldünüz.” Dedi. Ve kalkanı patlattı. İkiside bir daha yeri yıkıldı. Steve öfkelendi. Çevresinde mavi alevden bir çember yaptı. İyice kendini kasmıştı. Kendine güveniyordu. Onu yenebilirdi. Herobrine sırıtarak. Çevresinde kırmızı bir çember yarattı. Raptor oturduğu yerden korku ile izliyordu. Steve çok fazla güç harcıyordu. Steve demir kılıcını mavi çembere değdirdi. Kılıcın ucu mavi oldu. Herobrine “Heh. Mavi çember ve gücü hmp. Savunma odaklı.” Raptor atıldı. Steve “Geri çekil ölüceksin.” Diye bağırdı. Herobrine Raptor’u yakasından yakaladı. Ve önce yere vurdu sonra duvara. Raptor derin derin nefes alıyordu. Nefesi kesilmişti. Steve “Raptor kaç! Ölüceksin.” Dedi. Raptor “Ama onuda yanımda götürüceğim!” diye bağırdı. Herobrine’ı tuttu ve lava atladı. Herobrine’da lava batmıştı. Bir sessizlik oldu. Sonra kayaya bir el tutundu. Çıktığında Steve bir çift kırmızı göz gördü. Raptor..Artık o yoktu. Steve daha kılıcı değdirememişti.Steve öfke ile bağırdı “Herobrine!” “Seni katlediceğim!” Herobrine güldü ve “Aptal şey. Anca öldürürsün.” Dedi. Steve’nin kalkanı lacivert oluyordu. Kılıcı ile Herobrine’ye atıldı. Herobrine “Umrumda değilsin.” Dedi ve tek eli ile tuttuğu kılıcını ona doğrulttu. Steve “Seni öldüreceğime yemin ettim. Ve yapıcağım.” Dedi. Herobrine “Sanırım imkansızı başarmak istiyorsun. Öyleyse başka bir imkansız dene.” Herobrine sırıtarak “Aptal arkadaşında öldü.” Dedi. Steve öfke ile Herobrine’e atıldı. Herobrine Steve’yi tuttu ve lava fırlattı. Steve lava gömüldü ama öfke ile tekrar çıktı. Herobrine “Şaşırdım açıkçası. Seni daha zeki sanmıştım.” Dedi. Steve Herobrine’ye öfke dolu gözler ile bakıyordu. Steve yorgunluktan bitmek üzereydi. Son bir saldırı yaptı. O sırada Herobrine çemberi bir hamle ile kırdı. Steve çevreye zarar vermeyen büyük bir patlama yaptı. Tükenmişti. Dizlerinin üstüne çöktü. Ve bayıldı. Herobrine gücü kesti ve “Sonunda” dedi. Steve’yi saçlarından tuttu ve kaldırdı. “Zafer.” Diye bağırdı. Steve sesler duyuyordu. “Arkadaşım.Uyan,uyan.” Steve gözlerini açtı. Yatıyordu. Karşısında Herobrine vardı. Ama dostu halde. Kalktı. Madene daldılar. Bir elmas vardı. Herobrine “Yarış?” dedi. Steve “Tamam.” Dedi. Koştu ama durdu. Herobrine kazanmalıydı. Onu lava itmeyecekti…

SON
 


slayer23

Demir Madencisi
Mesajlar
256
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
170
Puanları
830
abi bune okumaya sabır gerek ama yarısına kadar geldim ve heyecan dozu hiç azalmadı seni tebrik etmek istiyorum yaratıcılıgın çok fazla:aşık:
 

al1mert

Obsidyen Madencisi
Mesajlar
1,292
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
479
Puanları
0
Bunun yeri burası değil minecraft hikayeleri bölümü.
 

Smineate

Zombi Katili
Mesajlar
177
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
133
Puanları
0
Kardeşim Helal Uğraşmıssın Başından Sonuna Kadar Sıkılmadan Okudum Valla Bi Oyun Hakkında Ben Böyle Bi Hikaye Yazamazdım (Gerçekdede Yazamazdımki La :D )
 

Emirhangg

Taş Madencisi
Mesajlar
83
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
4
Puanları
600
Köy Bölümünde Bıraktım :D Devamını sonra okurum :D :D Çok iyi olmuş kim uğraşır buna emeğe sağlık derim çok uzun hikaye güzel :)
 

furkan3000

Obsidyen Madencisi
Emektar Üye
Mesajlar
1,427
En iyi cevaplar
62
Beğeniler
668
Puanları
3,710
Ruh hali
ya o kadar heyecanlandık rüyamıymış hepsi
 

Cobainnn

Kömür Madencisi
Mesajlar
131
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
58
Puanları
0
Müthiş :o
Aslında her şey bi kabus muydu?
 

Üst