Not: Emirhan'in tepkilerini doğrudan Emirhan'dan aldım. İlk bölümler pek aksiyonlu gelmeyebilir. Sanki daha önce minecraft oynanamamış gibi yaklaşırsanız gizli aksiyonu hissedebilirsiniz
- Bölüm 2 -
Geride Kalan -
Hemen arkamdan gelen "Ssshhh" sesi ilgimi dağıttı.
Sanırım bir patlama olmuştu. Kalktığımda birkaç... birkaç... blok uzaktaydık. Nedense blok demek tuhaf gelmişti. Uzaklığı hep blok cinsinden tanımlamazmıydık? Her yerimde tuhaf bir ağrı vardı. Hareketimi engellemiyordu ama sağlıklı olmadığımı haber veriyordu. Kardeşim bağırdı:
- Aaaaaa!
- Ne oldu?
- Her yerim ********.
- Tuhaf bir ağrı mı hissediyor?
- Evet n'oldu birden.
ThePoisonn:
- Creeper patladı.
Ben:
- Yürüyebilir misin?
Deneyince sorunsuz bir şekilde yürüdü.
- ThePoisonn iyi misin?
- Ben normal hissediyorum. Zırhım sayesinde olmalı.
- Zırh derken?
- Üzerimdeki mavi şeyler elmas zırh, en güçlüsü.
Elmas zırh neydi? O nereden biliyordu? Nereden bulmuştu? Her yer küpmüydü?
- Lan! Bu ne?
- Ne var?
- Her yer küp.
- Normal değil mi?
ThePoisonn haklıydı sanki. Her yerin küp olması adımın Furkan olması kadar normal geliyordu, neden bu kadar tepki veriyordum ki? ThePoisonn'un bir şeyler diyordu.
- Ya uyanayım en iyisi bu olmadı.
- Ne?
- Uyanayım diyorum.
- Zaten uyanığız ThePoisonn.
- Ne! Aa!
Sanırım uyanmaya çalışıyordu. Birkaç denemeden sonra şaşırmış bir şekilde bana döndü. Hâlâ inanamıyordu.
- Hatırlasana sabah seni evden aldık, elimde tuhaf cihazım vardı, parka gittik, perdesiz imam geldi...
Bunları düşününce etrafın küp olması yeniden tuhaf geldi.
- Ama ben burayı hep rüyamda görüyordum. Neresi burası.
- Sanırım perdesiz imamin verdiği linkteki hikayedeyiz. Rüyan hakkında bir şey diyemeyeceğim.
Her sey o kadar saçma geliyordu ki bende uyanmayi denedim olmadı. Güneşin battığını gören ThePoisonn telaşlandı:
- Geri dönmeliyiz.
- Neden ki?
- Hem rüyama hem hikayeye göre birazdan yaratıklar doğacak ve siz çok savunmasızsınız.
Evet hikayede bunlar yazıyordu.
- Nasıl döneceğiz?
- Duvar bir portal olmalı içine tekrar girersek eve döneriz.
Bu sözünün üstüne duvara baktım. İçindeki su yok olmuştu, tuğlaların alttaki bir kaç tanesi kırılmıştı. Yerin biraz üstünde kırılan tuğlalar öylece süzülüyordu. ThePoisonn hemen gidip tuğlaları aldı ve yerlerine koydu ama biri eksik kalmıştı. Yanımıza geldi.
- Kil toplayıp yeni bir tuğla bloğu yapmadan buradan çıkamayız. Şu biftekleri hemen yiyin. Furkan sen şu baltayı al, Emirhan sende kazmayı.
Tuhaf aletim hâlâ elimde duruyordu. Bırakmayı deneyince yere düştü ve az önceki tuğlalar gibi süzülmeye başladı. Tekrar alıp elimi boşaltmak isteyince alet kayboldu ama hâlâ bende olduğunu biliyordum. ThePoisonn'un dediklerini yaptık. Yerde bize küçük bir çukur açtı. İceri girince üstünü kapattı. Yukarıdan değişik sesler geliyordu. ThePoisonn bize yaratıkları ve onlarla nasıl dövüşüleceğini anllatırken uzun bir zaman sonra bu seslere değişik bir ses katılınca "Güneş doğdu, yanıyorlar birazdan çıkarız" dedi. Burası hakkında gercekten çok şey biliyordu ve bu gercekten hayatımızı kurtarıyordu. Çıktığımızda bize saldırmayan örümcekler ve creeperlar vardı. Örümceklere şimdilik ilişmeyecektik. Creeperları ise ThePoisonn ikişer hamlede indirip bizi koruyordu. Kardeşim etraftaki eşyaları topluyordu ve anlaşılan yay hoşuna gitmişti.
Kil bulamayınca küçük bir ev yapmaya karar verdik. Ben odun kırıp önce masa sonra evi yaptım. ThePoisonn örümcekleri kesip bize yün ve yatak yaptı. Daha rahat bir gece geçirmiştik. Ertesi gün güneş yeni doğup yaratıklar yanarken aynı anda uyanmıştım. Kardeşimde benle aynı anda uyandı.
ThePoisonn ise burada değildi. Bir süre bekledikten gidip aradık. Yakınlarda değildi. Aksama kadar gelmeyince merak etmeye başladım. Kardeşim yatmıştı bense nerede olabileceğini düşünüüyordum. Rüyasında buraya geldiğini söylemişti. Demek ki uyurken istemsiz geçişler yapıyordu. Gece uyurken yanlışlıkla dünyaya dönmüş olabilirdi.
Sabah kardeşimin kalkmasıyla dışarı çıktık. Yakınımızda bir nehir vardı. Nehirde kil aramaya devam ettik. Kılleri bulduğumuzda akşam olmak üzereydi. Killeri kazdıktan yanımda siyah uzun seyler belirdi. Birden bana vurmaya başladılar. Hızlı düşünerek suya atladım. Ve ok atmakta olan kardeşimi de suya çağırdım. Bunlar endermanlardı.
Biz suya girdikten sonra ortadan kayboldular. Koşarak eve döndük ve killeri pişirip önce tuğla, sonra tugla blok yaptım. Bundan sonraki aşamanın portala su koymak olduğunu tahmin ediyorduk. Neyseki kova bendeydi. Daha fazla dayanamadığım için gece olmasına aldırmadan portalın yanına giymeye kara verdim. Kardeşim yayıyla arkamdan yolu temizliyordu. Yaklaşanları ise baltayla ben hallediyordum.
Tuğla Bloğu ve suyu koydum. Öncekinden farklıydı. Arkamda endermanların sesini duyunca dönerek baltamı savurdum ama arkamda kimse yoktu. Bu kez portaldan aynı ses geldi. Döndüğümde birinin portalda olduğunu gördüm. Bir kaç saniye sonra kaybolunca portalın çalıştığını düşünerek girdim ama hiçbir sonuc alamadım.
Kardeşimle defalarca geçmeyi denedikten sonra aletimi alıp ölçüm yapmaya karar verdim. Neyseki bu dünyada da çalışıyordu. Ama ölçüm sonuçları kötüydü. Neredeyse hiç radyasyon yaymıyordu. Sonra anlık bir parlama oldu. Etrafa bakınırken endermanları gördüm. Onlar ışınlandıkca alet parlıyordu.
Yanımda beliren bir tanesine baltayı vurdum. Zorlu bir mücadeleden sonra ender incisi düşürdü. Ender incisi neydi? Nerden biliyordum? Burası gercekten tuhaftı. İnciyi atmam gerektiğini hissediyordum. Portala attım ve yine heryer masmavi oldu. Dünyaya dönmüştüm. Arkama baktığımda ise portal yoktu. Tabi ki! Portalı çalıstıramamıştım sadece kendim geçiş yapmıştım. Kardeşim yaratıklari benden uzak tutmakla uğraşıyordu. Ender incisi kullandığımı görmediyse oradan çıkamazdı. Duvardan gecmeyi denedim. İse yaramadı. Dakikalarca bekledikten sonra ender incisi kullandığımı görmediğini anladım. Her dakika artan sinir ve heyecan yüzünden tir tir titriyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bunun ilk geçtiğimiz duvar olmadığını anladığımda ilk duvarı aramaya başladım...
Bu bölümden itibaren @Thepoisonn da kendi karakterini canlandıracak. Yani bundan sonraki kararlar benim onun hakkındaki tahminlerim değil ThePoison'un tercihleri ve sözleri olacak .
Birde bu hikayede ilk amacım boyle bir durumda gerçekten karşılaşısaydım nasıl tepki verirdim( normal bir insan nasıl bir tepki verirdi) sorusunu cevaplayan biraz daha psikolojik ve gercek karakterlerden olusan bir hikaye yazmak. Bu bölümde de genel olarak bunun uzerinde durdum. Yoksa tabi ki HeroBrine'a uçan tekme atacağımız bölümlerde gelecek.
İlk geçtiğimiz duvarı bulsamda portal orada da değildi. Cihazımı kullanarak arama yaptım. Hiçbir sey algılamıyordu. Yine de bir süre duvara koşup koşup atlamak, etraftan bir kova bukup su dokmek gibi şeyler yaptım. Kardeşimi geri alamayacağım hissi taşıyamayacağım kadar ağırlaştığında diz çöktüm. Gözlerim yaşarmıştı. Ama kendimi bildiğim için ağlamayacağımı biliyordum. Bir
süre bekleyip sakinleştikten kalktım. İlkin ne yapacağımı bilmeden dolaştım. Ortalıkta mal mal dolaştığımı farkedince bir plan yapmaya karar verdim. İlk olarak kafayı yemiş olma ihtimalim vardı, şimdilik kimseye bir şey anlatmamalı ve... Şey etmeliyim? Ney? Tam adını koyamadım ama öle bişeyler etmeliyim. Bu kadar olayın üstüne hafif bir kafa karışıklığı normaldır. Sonraaa..... Eğer ThePoison'un uykusunda seyahat ettiği doğruysa o bu dünya da olmalıydı. Hemen kalkıp
evine gittim ama evinde değildi. Sonra kendi evime gitmeye karar verdim. Aradan kaç gün geçmişti? Önce ona bakmalıyım. Doctor Who izlerken havalı bulduğum şeyi yapmak için benden 1-2 yaş küçük birini cevirdim ve sordum:
- Hangi yıldayız?
"Ha?" gibi bir cevabı bekliyordum ama nasıl kurtaracağımı bilmiyordum. "Cool" bir şekilde, açık kalan ağzını , çenesini yukarı ittirerek kapattım ve tekrar sordum:
- Bakma öyle belki kaza geçirdim hafızam silindi. Tarihi ve saati
söyle.
Nasıl oldu bilmiyorum ama cevabımı gayet mantıklı bulduğunu belirten bir ifade takınıp sorumu cevapladı. Neyse ki hâlâ aynı gündeydim ve sadece bir kaç saat geçmişti. İstifimi bozmadan önüme döndüm ve evin yolunu tuttum. Kafamdaki düşünceler yüzünden ne, ne düşündüğümü; ne, ne yaptığımı biliyordum. Ama bu benim için bir iyi özellikti, sanki kendimi yormadan bir bilgisayara her ihtimali düşündürtüyordum. Aynanın karşısına geçince tarihi sorduğum
çocuğun, araba kazası geçirmiş olma ihtimalimi niye mantıklı bulduğunu anladım. Duvara çarpmaktan her yerim çizik ve morluklarla kaplanmıştı. Sadece elimi yüzümü yıkamakla yetindim ve düşünmeye başladım. Her şeyi, tekrar tekrar, sürekli, trans halinde. Orada bir kaç gün burada bir kaç saat! Hayal de görmüş olabilirsin! ThePoison Kayıp! Ah evet, şaşkınlıktan ilk anda o kadar üstünde duramamıştım ama şu an beni en çok endişelendiren bu idi. ThePoison'a ne olmuştu? Kardeşimin yerini biliyor gibi
falan sayılırdım. Ama onun hakkında hiçbir fikrim yoktu. Belki de 3. Bir dünyaya geçmişti? Karanlık git gide artarken bir anda ışık karanlığı kesti, seste düşüncelerimi "Furkan?" annem gelmişti. Balkonun cam kapısından bakınca havanın karadığını farkettim.
-Ne oldu biriyle kavga mı ettin?
- Yok.
-Yoksa araba falan mı çarptı.Emirhan! Abine buz getir.
Gözlerine ışık tutulmuş tavşan gibi kalmıştım. Emirhan? o gelememişti ki, Hâlâ iyi bir
açıklama bulamamıştım. Tabi benim hayal görmüş olmam ve Emirhan'ın yan odadan çıkıp gelmesi ihtimali de vardı. Bir süre bekledik ama gelmedi.
-Kardeşin nerede?
-Kim?
-E..emirhan?
-Bilmem.
Sanki bütün düşünme işini ona yıkmışım gibi düşünceli bir hal almıştı, ben ise kendime gelmiştim. Aklıma hikaye geldi. İlk seferinde üstün kötü okumuştum, belki tekrar ve detaylı okursam bir yol
bulabilirdim. ThePoison olsaydı o hemen çeviri verirdi. Hatta çözüm bile bulabilirdi. Belki de şu an o küp yerde Emirhan'in yanındaydı. Hemen, hatırladığım kadarıyla hikayeyi arattırdım:
Gece ile gündüzün kesiştiği yerde geceden daha koyu, günden daha parlak taşlar beliriyor. Mor ateş dalgası dünyaların sınırlar delip cehennemin kurucularına bir yol açıyor. İnsanoğlunun teknolojiyle bir dünyayı yakabileceğinin kanıtı onlar, Geliştiriciler. Yönetim bloklarını ayarlıyorlar ve geliştirmeye başlıyorlar. Önce ejderha çağırıyorlar. Geliştiricilerin aç gözlülüğünün somut hâli olan bu yaratık, dipte siyah bir taş yığını kalana kadar dünyayı yiyor. Önce tüm teknolojileri ile ejderhadan kurutuluyorlar, sonra dünyayı ve yaratıkları kontrol altına alıp kendi dünyalarını inşa etmeye başlıyorlar. Yüksek dağlar, derin madenler, yeşil ormanlar, mavi denizler, yaratıklı geceler, cadılı bataklıklar, örümcekli zindanlar... Takip edildiklerinden ve ne kadar zayıf olduklarından habersiz... Kendilerini ölümsüz sanıryorlardı, 11 kişi ölene kadar
da sanmaya devam ettiler. Onu görüyorlar... Beyaz gözleri aralarındaki tek fark... Diğer yaratıklar gibi değil, boyun eğmiyor, yok ediyor, saldırıyor. Öyle ki korkudan cehenneme kaçıyorlar! Yıllar sonra planlarını tamamlamak için geri geliyorlar. Zihinlere açılan bir portal, ama onunda planları var. Önce bir kaç kişi sonra yüzlercesi... Binlercesi... Milyonlarcası... Bu bir katliam olacaktı. Sonra aklın sınırları zorlandı, hepsi kayboldu, geriye sadece geliştiriciler, yöneticiler ve kuralsızlar kaldı.
Sonra onlarda kayboldu. Bu bir savaş olacaktı.
Hikayenin devamı olduğunu gösteren tuşu görünce heyecanlanıp hemen bastım. Bu bölümler ilkinden farklıydı. O mistik hava yoktu. Buraya gidenlerin yaptıklarından bahsediyordu. Sanki savaşla alakalı kısımlar hiç olmamış gibi insanlar burada yaşıyordu. ThePoison gibi ev, yatak, zırh yapıyorlardı. Hikayeleri okuyarak daha pek çok şeyi öğrenmiş oldum. Tekrar gidersem
hazırlıksız olmayacaktım. Derken yine mistik bir bölüme geldim. Öncü geldi diyordu. Önceki bölümlerde gelenler hep sabah ve rastgele yerlerde gelirken o gece ve bir yatakta gelmişti.
Önce küçük bir tur attı. Bir zombinin üzerine geldiğini görünce kayboldu. Uzaklarda tekrar belirdi ve tekrar saldırıya uğradı, tekrar kayboldu. Sabah olana kadar böyle devam etti. Sabah digrrlerinin yaptıklarını yapmaya başladı ama bir fark vardı, diğerlerininki zanaat onunki ise sanattı. Bir kaç gün sonra yine bir gece vakti yatağından kayboldu.
Anlatılan kişi ThePoison olabilirdi. Değilse onun gibi başkalarıda var demekti. Hikayenin kalan bölümlerinden bazılarında yine "öncü" diye bahsediyordu. Bu hikayenin yazarıyla görüşürsem bazı sorularıma cevap alabilirdim. Ne diyeceğimi bilemediğim için "Hi" yazıp cevap bekleme başladım.