Aşağıdaki hikayeyi tamamen doğaçlama, esinlenmeden ve planlanmadan yazdım. Nasıl olduğu konusunda görüş bildirirseniz sevinirim.
O, her zamanki gibi işinden çıkmış, evine doğru gitmekteydi. Yaşadığı kentteki yüzlerce insan gibiydi. İşinden sıkılmış, bunalmıştı. Saat gece yarısına doğru koşarcasına ilerliyordu. Kendisini bu saatlere kadar çalıştıran patronuna her zaman kin gütmüştü. Evi iş yerine üç dört adımlık mesafe kadar uzaktı. Ama o, eve gitmemek için yolu uzatıyordu. Eve gittiğinde sanki duvarlar üzerine gelirdi. İçini bir sıkıntı, bir bunalmışlık hissi basardı. Hatta kısa yoldan gitmedi, yolu iyice uzattı. Şehir merkezinin dış taraflarını dolanıp öyle eve gidecekti. Şehir merkezinin dış tarafı dediği de, arada iki üç tane ağacın olduğu sessiz bir yerdi. Usul adımlarla şehrin dışlarında dolanıyordu. İşini düşlüyordu, geleceğini düşünüyordu. Birden omzunda bir soğukluk hissetti. Neye uğradığını şaşırmıştı. Kalbinin daha önce hiç bu kadar hızlı attığını hatırlamıyordu. Arkasında döndüğünde görecek olduklarından korktuğu için arkasını dönmemek için direndi. Ama içinde anlatılmaz bir his vardı. Onu, resmen arkasına dönmek için zorluyor gibiydi. Kendini sakinleştirmeye çalıştı ve yavaşça arkasını döndü. Gördüğü, daha doğrusu göremediği için çok şaşırmıştı. Arkasında hiçbir şey yoktu. Sadece bir karga, onun gizlice peşinden geliyor, dibindeki ağaçlara konup onu takip ediyordu ama o, kargayı fark etmedi. Gecenin karanlığına bürünmüştü sanki. Fark edilmesi mümkün değildi. Sanki o, gecenin ruhu, gökyüzünün ruhani sessizliği ve anlatılamaz ürkütücülüğüydü. O, yolları arşınlamaya devam ettikçe karga da onu takip etti, o yine farkına varmamıştı. Ve o soğuk elin hissini arkasında bir daha yaşadı. Ama bu sefer eskisi kadar şok olmamıştı. Sanki onun bedeni bu eli uzun yıllardır bekliyormuş gibiydi. Arkasını inanılmaz biçimde dönemedi. Yoluna devam etti. Rüzgar bedenine vuruyor, ama o hissetmiyordu. Çünkü onun bedeni rüzgardan da, kardan da çok soğuktu. Ama o, henüz bunu bilmiyordu.
Uzattığı yolun ni33hayet sonuna geldi. Merkezde ufacık bir dairede oturuyordu ve tek kişi yaşıyordu. Yalnızlığından memnundu. Kimseyi tanımaz, kimseyle arkadaşlık etmezdi. İçine kapanıktı. Evin içine girdi ve salonun dibinde bulunan küçücük odanın içerisindeki yatağına uzandı. Bir süre sonra da farkında olmadan uyudu. Karga, pencerenin biraz uzağındaki bir çatıda durmuş, onun yattığı yere doğru bakıyordu. O ise, o soğuk eli o gece düşünmedi, istese bile düşünemedi. Aradan zamanlar geçti. Bu sıralarda o, içine kapanık olmaktan çıkmış insanlarla iyi ilişkiler kurmuştu. Hatta bir sevgilisi bile vardı. Sürekli onunla birlikte dolaşırdı. Ama karga, sanki baştan gitmeyen bir husumet, ödenemeyen bir borç gibi onun başında duruyor, onu takip ediyordu. Sanki onun kargaya bir borcu vardı. O bunu hala fark edememişti. Bir gün ölüleri anma günü geldi çattı. O gün ölüler ziyaret edilir, mezarlarına mum gibi malzemeler koyulurdu. O da bu günün gereklerini yerine getirmek için bir çuval mum aldı. Bütün ölülerin mezarına bunları koyacak ve onlardan gelecek için bir şeyler isteyecek, dua edecekti. Tek başınaydı. Mezarlık, özel gün vesilesiyle çok kalabalıktı. Teker teker her mezarın üstüne mumları dizip yakmaya başladı. Mezarlığın ilerisine doğru gidince ağlayan bir kadın gördü uzaktan, kim olduğunu seçemedi. Ama yakına gidince durum ilginçleşmeye başladı. Bu onun sevgilisiydi. Bir mezarın başında ağlıyordu. Herhalde anasının babasının mezarıdır diye düşündü. Ona ismiyle hitap ederek bağırdı. Kadın bunu duymuyordu. Sağırmışçasına, dönüp bakmıyordu bile. yakınlaştı ve kadının kulağının dibine kadar geldi. Kadının kulağına eğildi ve bir şeyler söyledi. Kadın hala duymuyordu. "Neden duymuyorsun?!" diye bağırdı o, normalde olsa sesi her taraftan duyulurdu ama bu sefer duyulmuyordu. Ve, kadının baktığı yere baktı. Ağzı açık kaldı. Bayılacak gibi oldu. Kadının baktığı mezar taşının üzerinde kendi adı yazılıydı. O görmedi ama arkasındaki karga, yavaşça yere kondu ve suratı gözükmeyen, elinde devasa bir çapa tutan bir adama dönüştü. Adam, yavaşça elini onun omzuna attı. O, eski hislerini tekrar yaşadı ama bu sefer el değdiğinde soğuk gelmemişti. Arkasından bir ses şöyle dedi: "Artık zamanı gelmedi mi?"
Uzattığı yolun ni33hayet sonuna geldi. Merkezde ufacık bir dairede oturuyordu ve tek kişi yaşıyordu. Yalnızlığından memnundu. Kimseyi tanımaz, kimseyle arkadaşlık etmezdi. İçine kapanıktı. Evin içine girdi ve salonun dibinde bulunan küçücük odanın içerisindeki yatağına uzandı. Bir süre sonra da farkında olmadan uyudu. Karga, pencerenin biraz uzağındaki bir çatıda durmuş, onun yattığı yere doğru bakıyordu. O ise, o soğuk eli o gece düşünmedi, istese bile düşünemedi. Aradan zamanlar geçti. Bu sıralarda o, içine kapanık olmaktan çıkmış insanlarla iyi ilişkiler kurmuştu. Hatta bir sevgilisi bile vardı. Sürekli onunla birlikte dolaşırdı. Ama karga, sanki baştan gitmeyen bir husumet, ödenemeyen bir borç gibi onun başında duruyor, onu takip ediyordu. Sanki onun kargaya bir borcu vardı. O bunu hala fark edememişti. Bir gün ölüleri anma günü geldi çattı. O gün ölüler ziyaret edilir, mezarlarına mum gibi malzemeler koyulurdu. O da bu günün gereklerini yerine getirmek için bir çuval mum aldı. Bütün ölülerin mezarına bunları koyacak ve onlardan gelecek için bir şeyler isteyecek, dua edecekti. Tek başınaydı. Mezarlık, özel gün vesilesiyle çok kalabalıktı. Teker teker her mezarın üstüne mumları dizip yakmaya başladı. Mezarlığın ilerisine doğru gidince ağlayan bir kadın gördü uzaktan, kim olduğunu seçemedi. Ama yakına gidince durum ilginçleşmeye başladı. Bu onun sevgilisiydi. Bir mezarın başında ağlıyordu. Herhalde anasının babasının mezarıdır diye düşündü. Ona ismiyle hitap ederek bağırdı. Kadın bunu duymuyordu. Sağırmışçasına, dönüp bakmıyordu bile. yakınlaştı ve kadının kulağının dibine kadar geldi. Kadının kulağına eğildi ve bir şeyler söyledi. Kadın hala duymuyordu. "Neden duymuyorsun?!" diye bağırdı o, normalde olsa sesi her taraftan duyulurdu ama bu sefer duyulmuyordu. Ve, kadının baktığı yere baktı. Ağzı açık kaldı. Bayılacak gibi oldu. Kadının baktığı mezar taşının üzerinde kendi adı yazılıydı. O görmedi ama arkasındaki karga, yavaşça yere kondu ve suratı gözükmeyen, elinde devasa bir çapa tutan bir adama dönüştü. Adam, yavaşça elini onun omzuna attı. O, eski hislerini tekrar yaşadı ama bu sefer el değdiğinde soğuk gelmemişti. Arkasından bir ses şöyle dedi: "Artık zamanı gelmedi mi?"