Güzel mi?

  • Evet

    Kullanılan: 17 89.5%
  • Hayır

    Kullanılan: 2 10.5%

  • Kullanılan toplam oy
    19

Cuaresma45

Altın Madencisi
Mesajlar
372
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
80
Puanları
540
Hikayenin sonu: bir troll geldi ve elmas kılıçla beni kesti. :D
Şaka bi yana hikaye süper.
 

ZereftheBlackMage

Demir Madencisi
Mesajlar
308
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
330
Puanları
0
Arkadaşlar bir sorum var.
Buradan sonra ana karakter hala zombi mi olsun yoksa bir insana falan mı dönsün. Çünkü biraz daha savaş türünü arttırmak istiyorum. Zombinin saldırı alanı kısıtlı ve pek bir savaş stili yapamıyorum. İnsan vs insan olabilir. Kılıçların çarpıştığı.
Not: Ama bu sizin fikriniz, eminim zombi ile de farklı fikirler bulunabilir.
 

AkanCe

Lapis Toplayıcısı
Mesajlar
1,113
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
117
Puanları
640
Stevin ruhu varsa astral sehayet yapabilir :)

GT-S5830i cihazımdan Tapatalk 2 ile gönderildi
 

ZereftheBlackMage

Demir Madencisi
Mesajlar
308
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
330
Puanları
0
Arkadaşlar hepinize yorumlarınız için teşekkürlerimi sunarım.
Ve...
Bölüm 5: Geçmişe dağir anılar

Sırtım! Bir şey saplanmış gibiydi. Acıyordu. Bu Steve'di. Hepsi yalan mıydı? Benim bir insan olduğumu anlaadı. Duygularımı kullanıp, ona acıyıp gitmemi sağladı ama sonra... İntikam duygum iyice artmıştı. Onu öldürecektim! "Dev dostum! Anlaşılan, zombilerin aksine güneşte yanmıyorsun." dedi Steve. Yana baktım. Güneş doğuyordu. "Sana üzülüyorum doğrusu. Devler güneşte yanmamasının aksine, normal zombiler yanar. Sen bir şekilde büyüdün. Ama yavaş yavaş küçülüyorsun. Seni ben öldüremezsem, güneş öldürür!" Bir anda elimle sırtıma vurdum ama sırtımdan inmişti. Kılıç hâla saplıydı ve benim vurmamla daha sert saplandı. Daha da küçülmüştüm. Aramızda sadece 1,5 metre fark vardı. Ama gücüm de azalmıştı. Sırtımdaki kılıç! Hemen elime aldım. Parlak, elmas bir kılıç. Steve ise sırtından ikinci elmas kılıcını çıkardı. "Benimle kılıç savaşına mı gireceksin?! İntihar mı etmek istiyorsun?" Konuşmaları ile sadece beni kızdırıyordu. Yavaş adımlarla yana gitmeeye başladı. Adımlarını takip ettim. Sağdan saldıracaktı! Kılıcı sağa bloke ettim ve... Soldan gelen kılıç sert bir şekild bana çarptı. Şaşırtma yapıyordu. O zaman nasıl saldıracağını nasıl bilecektim. Her vuruşta küçülüyordum. Artık aynı boydaydık. Sıradan bir zombiydim Ve güneş doğmak üzereydi. Geriye tek yöntem kalmıştı. Bodoslama dalış. Güneş doğmadan onu yenmeliydim. Üzerine atıldım. Kılıcı ileri attım, yana atıldı. Sonra kılıcıyla sağdan sertçe vurdu. Artık küçülmüyordum. Ama yeniliyordum. Enerjim tükeniyordu. Hayır ikimizin de tükeniyordu. Devken onu daha iyi zorluyordum. Sendeledim. Bu sefer o öne atıldı. Kılıcımla bloklayıp sonra geriye ittim. O sırada bacağına çelme takıp yere düşürecektim ki, yere düşerken kendini geriye attı. Hızla kılıcını saplamaya çalıştı ama yana kayıp, kılıcını elimle tuttum. Sertçe çektim ve elinden aldım. Her bir elimde bir kılıç vardı. Hem de elmas kılıç. (Keşke MC'de de böyle bir şey olsa [Ama modsuz].) "Ne?! Beni bir zombi yenemez. Kendime bir söz vermiştim! Hepsini öldüreceğim!" Bu sefer ciddiğiydi. Tekrar bir altın elma çıkardı. Devken beni zorlayan bu şey bu haldeyken sonum olurdu. Tam o sırada Steve duraksadı. "Artık gerek yok! Yana bak! Güneş! Neredeyse tüm ışıkları doğrudan gelmeye başlayacak ve sen... Ne? Sen?" Kendime baktım.Bir şey yoktu. "Sen? Ama niye? Niye yanmıyorsun?" Etrafa iyice bir baktım. Başka zombiler de vardı ve yanmaya başlamışlardı. Belki de onu öldürmeliydim. Ama içimde bir şey vardı. Onu öldürmemem ile ilgili. Tekrar bir kesit gördüm. Resim gibi önümden geçiyordu. Bir yüz ve tekrar aynı sayıyı gördüm. 301! Ama yüz tanıdık geldi. Bir kızdı. Sarı saçı vardı ve yeşil bir t-shirt giymişti. Tekrar kendime baktım. Etraf kararıyordu. "Üzgünüm. Ama yapmalıyım." dedi Steve ve tam kalp hizasına kılıcını sapladı. Yere düştüm ve birkaç saniye içinde etraf iyice kararmıştı. Nefes alamıyordum...[DOUBLEPOST=1433069918,1432898667][/DOUBLEPOST][DOUBLEPOST=1433071508][/DOUBLEPOST][DOUBLEPOST=1433071563][/DOUBLEPOST]ÇOK ÖNEMLİ NOT:Konunu adı Steve'in ruhu idi ama onu başında yalnış yazmıştım. Düzelticeğim. Uzun süre aklıma gelmedi.
Ve bana bir karakter ismi bulur musunuz? (Erkek olsun.) [Ana karakter] (İsim bulmada kötüyümdür de.)

Ve... Gelelim...


Bölüm 6: Köy
Gözlerimi açmaya başladım. Gözümü tamamen açtığımda, tahta tavana bakıyordum. Her yerim yara içindeydi. Ne olmuştu. Ve kalp hizam çok kötü acıyordu. Baktığımda, sargı ile sarılıydı. Biri bana yardım etmişti. Yavaşça ayağa kalkmaya çalıştım. Yapamadım. Bir anda bir ses geldi. "Uyanmışsın anlaşılan.” Yaşlı bir adamın sesiydi. Ben nerdeydim. O an hatırladım olanları. Bir zombiydim. Bir saniye! Ten rengim. İnsan rengindeydi. Ağzımı açtım. Konuşma umuduyla. “Amca.” Konuşabiliyordum! Ama kelimeleri hatırlayamıyordum. “Amca, ayna.” Sanırım ne dediğimi anlamış olacak, bana bir ayna verdi. Yüzüme baktım. İnsan yüzüydü. Ama bir saniye! Bu yüz çok tanıdıktı. Hatırlayamıyordum ama çok tanıdıktı. Zombi olmadan önce de mi insandım yoksa. Belki de bir şekilde zombiye dönüşmüştüm ama şimdi normale döndüm. “Amca, ben-beni nasıl…” düşünmeye başladım. “Buldun.” Yavaş yavaş hatırlıyordum konuşmayı. “Ah! Bir ormanda buldum. Yerde yatıyordu. Kalbine kılıç saplanmıştı. Ve her yeri yara içindeydi. Büyük ihtimal bir zombi saldırmıştı. Seni gördüm ve o an torunumu hatırladım. Seni evime götürmeye karar verdim.” Şimdi, adamın o üzgün yüzünü görünce, insanın içine üzüntü işliyor. Ya ben! Ya ben zombiyken, kendimden geçip de birine öyle zarar verdiysem. O an Steve’in dediği aklıma geldi. “Tıpkı Desmond gibi.” belki de benim bir özelliğimdi, zombiye dönüşmek. Ama o zaman bu yaşlı adama zarar verme ihtimalim de vardı. Gitmeliydim “Teşekkürler… Amca a-ma gitmeliyim.” Amca bana baktı. İlk durduracağını zannettim ama bir şey yapmadı. “Kesinlikle torunum gibi olduğunu anlamıştım. Sadece görüntü olarak benzemiyorsun. Onun gibi davranıyorsun. Onu gibi maceraperestsin. Gidebilirsin. Ama lütfen kendine dikkat et. Lütfen ölme” Ayağa kalktım, zorla da olsa yürüyordum. Evden çıktım. Yapmam gereken bir şey vardı. “Amca? Bir şey soracağım. Hiç buralarda, mavi t-shirt’lü ve lacivert pantolonlu, benim boylarımda birini gördünüz mü? Adı Steve olacaktı.” diye sordum. Onu bulacaktım. “Hafızam kötüdür. Ama öyle birini geçerken gördüm. Şu dağlara doğru gidiyordu.” dedi. “Çok sağolun amca!” Yola koyulmalıydım. Bir an önce. Giderken son kez selam verdim. “Görüşürüz amca!” Amca da “Görüşürüz! Sakın öleyim deme” dedi.


-Amca-

“Sakın öleyim deme!” Sonra içimden sessizce düzelttim. “Sakın tekrar öleyim deme.” Giderken onu izliyordum. Onu neden serbest bıraktım ki. Onu tanıyorsam zaten o bir şekilde gidecekti. En iyisi özgürlüğün tadını çıkarsın! Benim yaptığım hatayı yapmasın! Steve ha? Umarım düşündüğüm olmaz…
 

crayzcraft

Ağaç Yumruklayıcı
Mesajlar
17
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
1
Puanları
0
hikaye çok güzel gidiyor.Umarım devamı gelir.:)
 

ZereftheBlackMage

Demir Madencisi
Mesajlar
308
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
330
Puanları
0
Hiç yorum gelmedi. :( Bu yüzden de (ayrıca hoş da bir isim bence) ismi Jason yapacağım. Ayrıca artık isimleri kendim bulacağım.
Ve...

Bölüm 7: Beyaz gözler

Yola koyulmuştum. Hiç zaman kaybetmedim. Ama dağa şimdi yakından bakınca, biraz daha dik duruyordu. Zorlanmayı severim. Dağa tırmanmaya başladım. İnsan olmaya iyice alışmıştım. Dağın belli bir yüksekliğine geldiğimde ise, dağın üzerinde düz giden bir yola rastladım. İşimi kolaylaştırmıştı. Derken sanırım erken konuştum. Güneş batıyordu. Bende ise sadece, adamdan aldığım demirden bir kılıç vardı. Avantajı da vardı tabii. Zırh ağırlığıyoktu. Daha hızlı olabilirdim. Ama sanırım sadece kaçabilecektim. Devam ettim. Hızlı olmalıydım. Ama bu işi tehlikeye atardı. Dağın yarısına gelmiştim. Geri de dönemezdim. Belki de kamp yapmalıydım. Tam bunları düşünürken önümde iki göz belirdi. Mor renkti. Sahibi ise, sanki karanlığa kamufle olmuş gibi gözükmüyordu. Hayır. Simsiyahtı. Boyu en az 2,5 metreydi. Neydi ki bu. Tam o sırada yok oldu. Garip bir ses çıkarmıştı. Yok olmamıştı. Hayır! Işınlanmıştı. Arkama döndüğüm anda üzerime doğru atıldığını gördüm. Kılıcı öne doğru tuttum. Kılıç saplanınca tekrar ışınlandı. Yine arkama geçmişti. Bu da ne? Ağzı açılmıştı. Sanırım onu sadece daha da çok sinirlendirmiştim. Tekrar üzerime atıldı. Geriye fırladım. Dağın kenarına gelmiş, düşerken son anda tutunmuştum. Hemen dübüme şınlandı. Hayır! Elime bassa, aşağı düşecek haldeydim. Beni tuttu ve tekrar ışınlandı. Onunla birlikte ışınlanmıştım. Beni kurtarmıştı. Ama niye. Bana baktı. Tekrar üzerime atıldı. Sanırım kurtarmamıştı. Ben sadece onun yemeğiydim. Bir anda yüzüme bir şey damlamıştı. Yağmur atıştırıyordu. Sorun üzerine sorun geliyordu. Ama, yaratık... Bağırıyordu. Sudan canı yanıyordu. İşte bu. Işınlanıp yok olmuştu. Ama bende bir yere sığınmalıydım. Yoksa şiddetlenecekti. Etrafa bakındım. Yakınlarda bir mağara vardı. İşe yarayabilirdi. Koştum. Mağaranın içine girdim. Biraz yürüdüm. Bir anda, karanlıkta göremediğim bir çukura düştüm.Aşağı doğru kaymıştım. İlerden bir ışık geliyordu. Ama sesler de geliyordu. Ağır adımlarla ilerledim. Önüme dev bir oda çıktı. Hemen bir kayanın arkasına saklanıp gizlice içeri baktım. Bir taht vardı. Tahtta biri oturuyordu. Bu Steve'di. Gözünü kapamış, elini çenesinin altına koymuş, bir şey düşünüyordu. Sonra önüne o mor yaratık geldi. Önünde diz çoktü. Bu da neydi?! Steve gözlerini açtı ve... Gözlerine ne olmuştu. Göz bebekleri yoktu. Gözleri beyaz bir şekilde parlıyordu. Mor canavara doğru konuşmaya başladı. "Ne demek onu kaybettin! Ona ihttiyacım var! Planımızın son adımı için. Onu hemen bul!!!" Demek beni yemeyi planlamıyordu. Amacı bu adama getirmekti. Peki neden ben? O bahsettiği plan da neydi? Benimle ne ilgisi vardı. Ve Steve sana ne olmuştu? Hayır. Bu Steve değildi. Tekrar konuşmaya başladı. "Hah! Meğer avımız ayağımıza gelmiş!" Olamaz! Hemen kaçmak için arkaya dönmüştüm ki mor yaratık tekrar hemen önüme ışınlandı. "O zaman neden plana şimdi başlamıyalım ki! Ama ondan bir şeyler öğrenmeliyim. Onu mahzene götür!"
Evet bu bölüm de bitti. Biliyorum HB biraz klasik oldu. Yenisi yakında gelir.
 

reisben55

Kızıltaş Madencisi
Mesajlar
672
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
127
Puanları
570
Hiç yorum gelmedi. :( Bu yüzden de (ayrıca hoş da bir isim bence) ismi Jason yapacağım. Ayrıca artık isimleri kendim bulacağım.
Ve...

Bölüm 7: Beyaz gözler

Yola koyulmuştum. Hiç zaman kaybetmedim. Ama dağa şimdi yakından bakınca, biraz daha dik duruyordu. Zorlanmayı severim. Dağa tırmanmaya başladım. İnsan olmaya iyice alışmıştım. Dağın belli bir yüksekliğine geldiğimde ise, dağın üzerinde düz giden bir yola rastladım. İşimi kolaylaştırmıştı. Derken sanırım erken konuştum. Güneş batıyordu. Bende ise sadece, adamdan aldığım demirden bir kılıç vardı. Avantajı da vardı tabii. Zırh ağırlığıyoktu. Daha hızlı olabilirdim. Ama sanırım sadece kaçabilecektim. Devam ettim. Hızlı olmalıydım. Ama bu işi tehlikeye atardı. Dağın yarısına gelmiştim. Geri de dönemezdim. Belki de kamp yapmalıydım. Tam bunları düşünürken önümde iki göz belirdi. Mor renkti. Sahibi ise, sanki karanlığa kamufle olmuş gibi gözükmüyordu. Hayır. Simsiyahtı. Boyu en az 2,5 metreydi. Neydi ki bu. Tam o sırada yok oldu. Garip bir ses çıkarmıştı. Yok olmamıştı. Hayır! Işınlanmıştı. Arkama döndüğüm anda üzerime doğru atıldığını gördüm. Kılıcı öne doğru tuttum. Kılıç saplanınca tekrar ışınlandı. Yine arkama geçmişti. Bu da ne? Ağzı açılmıştı. Sanırım onu sadece daha da çok sinirlendirmiştim. Tekrar üzerime atıldı. Geriye fırladım. Dağın kenarına gelmiş, düşerken son anda tutunmuştum. Hemen dübüme şınlandı. Hayır! Elime bassa, aşağı düşecek haldeydim. Beni tuttu ve tekrar ışınlandı. Onunla birlikte ışınlanmıştım. Beni kurtarmıştı. Ama niye. Bana baktı. Tekrar üzerime atıldı. Sanırım kurtarmamıştı. Ben sadece onun yemeğiydim. Bir anda yüzüme bir şey damlamıştı. Yağmur atıştırıyordu. Sorun üzerine sorun geliyordu. Ama, yaratık... Bağırıyordu. Sudan canı yanıyordu. İşte bu. Işınlanıp yok olmuştu. Ama bende bir yere sığınmalıydım. Yoksa şiddetlenecekti. Etrafa bakındım. Yakınlarda bir mağara vardı. İşe yarayabilirdi. Koştum. Mağaranın içine girdim. Biraz yürüdüm. Bir anda, karanlıkta göremediğim bir çukura düştüm.Aşağı doğru kaymıştım. İlerden bir ışık geliyordu. Ama sesler de geliyordu. Ağır adımlarla ilerledim. Önüme dev bir oda çıktı. Hemen bir kayanın arkasına saklanıp gizlice içeri baktım. Bir taht vardı. Tahtta biri oturuyordu. Bu Steve'di. Gözünü kapamış, elini çenesinin altına koymuş, bir şey düşünüyordu. Sonra önüne o mor yaratık geldi. Önünde diz çoktü. Bu da neydi?! Steve gözlerini açtı ve... Gözlerine ne olmuştu. Göz bebekleri yoktu. Gözleri beyaz bir şekilde parlıyordu. Mor canavara doğru konuşmaya başladı. "Ne demek onu kaybettin! Ona ihttiyacım var! Planımızın son adımı için. Onu hemen bul!!!" Demek beni yemeyi planlamıyordu. Amacı bu adama getirmekti. Peki neden ben? O bahsettiği plan da neydi? Benimle ne ilgisi vardı. Ve Steve sana ne olmuştu? Hayır. Bu Steve değildi. Tekrar konuşmaya başladı. "Hah! Meğer avımız ayağımıza gelmiş!" Olamaz! Hemen kaçmak için arkaya dönmüştüm ki mor yaratık tekrar hemen önüme ışınlandı. "O zaman neden plana şimdi başlamıyalım ki! Ama ondan bir şeyler öğrenmeliyim. Onu mahzene götür!"
Evet bu bölüm de bitti. Biliyorum HB biraz klasik oldu. Yenisi yakında gelir.
İyi gidiyorsun :D
 

ebubekirbozkurt

Marangoz
Mesajlar
51
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
5
Puanları
0
İyi :D Devamında adam kütüphaneye gidsin orda Herobrine adlı bir kitap ve kapağında Herobrinenin kafasının resmi içinde bilgiler olsun :D
 

ZereftheBlackMage

Demir Madencisi
Mesajlar
308
En iyi cevaplar
0
Beğeniler
330
Puanları
0
Arkadaşlar baktım yapacak pek bir şey yok. Ayrıca bir kaç gündür bölüm gelmiyordu. Bu gün iki bölüm atayım dedim.

Ve...
Bölüm 8: (Sonsuz Korku) 1.Bölüm


Mor yaratık beni elimden tuttu ve bir anda ışınlandı. Ben de onla ışınlanmıştım. Bir hapisanenin içine ışınlanmıştık. Sonra tekrar ışınlanarak gitti. Ellerime zincir bile takmamışlardı. Anlaşılan güvenliklerine güveniyorlardı. Yerde yırtık bir halı vardı. Onun dışında bir hapishane oturağı ve basit bir tualet vardı. Peki bu bahsettikleri plan neydi. Ya benimle ilgisi neydi? Belki de dönüşümümle ilgiliydi. Aklımı kurcalayan sorular... Etrafa bakındım. Bir kaçış yolu olmalıydı. Tam o sırada ayak sesleri duymaya başladım. Biri geliyrdu. Benim boylarımdaydı. Bu oydu. Beyaz gözlü Steve! “Ben neredeyim? Bu bahsettiğin plan da ne ve benle ne ilgisi var?!” dedim. “Anlıyorum… Aklında o kadar çok soru var ki. Hafıza kaybının etkileri olsa gerek. Ama biliyorum. Beni birine benzettin. Bir gence. Steve!” dedi. Bu adam Steve’i tanıyordu. Peki ne ilgisi vardı. Tam konuşacakken “Steve ile olan ilgimi soracaksın. Her şeyi söylersem, bunun neresi sır olur.” Dedi. Ve sonrasında beyaz parçacıklar saçarak ışınlandı. Steve… Bunların hepsi bir tesadüf olamazdı. Bir cevap bulmalıydım. Karşıma tekrar o mor yaratık ışınlandı. “Planı başlatacağım.” dedi. Konuşuyordu. Sesi hafif robotumsuydu. “Sen-… Konuşuyorsun!” Sonra tekrar lafa o karıştı. “Sanırım beni anlayabiliyorsun. Bu aradığımız kişi olma ihtimalini kat ve kat arttırıyor.” dedi. Benim bu olanlarla ilgim neydi? Daha fazla seyirci kalamazdım. Kaçmak için onu belki de onu kullanabilirdim. “Daha fazla sorun yoksa gidiyorum.” dedi. Onun hakkında edindiğim deneyimlere göre gözüne bakınca sinirleniyor. “Hey! Son bir sorum olacak?” dedim. Bana döndü. Doğrudan gözüne bakmaya başladım. Bir iki kere titredi ve en sonunda ağzını açtı. “Herobrine seni yok etmememi istedi ama…” Tam ışınlanacakken üzerine atladım. Onunla birlikte ışınlandım. Dışarı ışınlanmıştık. Hapisin hemen dışına. İşte fırsat. Ama ondan tekrar nasıl kurtulacaktım. O an yandaki bir kova suyu gördüm. Yavaşça suyu aldım ve hemen üstüne döktüm. Fark edemediği için ışnlanamamıştı.Üstüne gelen suyla bir anda bağırıp etrafa kaçışmaya başlamıştım. Fırsatta istifade, en yakın kapıya koşmaya başladım. Bir anda önümde beyaz bir parıltı oluştu. Herobrine (HB ) ışınlandı. “Jason!” dedi. Bu isim… Tekrar gözümün önünden geçmişti. Bir kesit. Gördüğüm tek şeyse bir şehirdi. Yanıyordu. “Belki de… Eminim bu ismi duyunca sen de bir şey hissetmişsindir. Senin ismin. Ya da 303’ün ismi mi desem.Sonu olmayan bir korku.” dedi. Bunlar… soruya cevap ararken çok daha fazla soru olmuştu. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştum. Bu da neydi. Tam o sırada. HB bağırdı. “AH!” Bir kılıç saplanmıştı. HB’nin yüzünün arkasında çok tanıdık bir yüz. Bu Steve’di. “Yıllardır seni arayıp da böyle bir durumda bulmak. Sevgili kardeşim. HB. Umarım bu son karşılaşmamız olur…


Ve bu bölüm de bitti.
 

Üst