Cuaresma45
Altın Madencisi
- Mesajlar
- 372
- En iyi cevaplar
- 0
- Beğeniler
- 80
- Puanları
- 540
Hikayenin sonu: bir troll geldi ve elmas kılıçla beni kesti.
Şaka bi yana hikaye süper.
Şaka bi yana hikaye süper.
/kill me pleaseStevin ruhu varsa astral sehayet yapabilir
GT-S5830i cihazımdan Tapatalk 2 ile gönderildi
Eveet ve Minecraft Türkiye Hikayeleri bölümünde en çok kullanılan 2 isimden biri.Steve olsun ya Alex derken 1.8deki Alex mi
Gerçek hayatta kagidami yazcam komutu/kill me please
Saol bakabilirim.Erkek ismi Jason olabilir.
İyi gidiyorsunHiç yorum gelmedi. Bu yüzden de (ayrıca hoş da bir isim bence) ismi Jason yapacağım. Ayrıca artık isimleri kendim bulacağım.
Ve...
Bölüm 7: Beyaz gözler
Yola koyulmuştum. Hiç zaman kaybetmedim. Ama dağa şimdi yakından bakınca, biraz daha dik duruyordu. Zorlanmayı severim. Dağa tırmanmaya başladım. İnsan olmaya iyice alışmıştım. Dağın belli bir yüksekliğine geldiğimde ise, dağın üzerinde düz giden bir yola rastladım. İşimi kolaylaştırmıştı. Derken sanırım erken konuştum. Güneş batıyordu. Bende ise sadece, adamdan aldığım demirden bir kılıç vardı. Avantajı da vardı tabii. Zırh ağırlığıyoktu. Daha hızlı olabilirdim. Ama sanırım sadece kaçabilecektim. Devam ettim. Hızlı olmalıydım. Ama bu işi tehlikeye atardı. Dağın yarısına gelmiştim. Geri de dönemezdim. Belki de kamp yapmalıydım. Tam bunları düşünürken önümde iki göz belirdi. Mor renkti. Sahibi ise, sanki karanlığa kamufle olmuş gibi gözükmüyordu. Hayır. Simsiyahtı. Boyu en az 2,5 metreydi. Neydi ki bu. Tam o sırada yok oldu. Garip bir ses çıkarmıştı. Yok olmamıştı. Hayır! Işınlanmıştı. Arkama döndüğüm anda üzerime doğru atıldığını gördüm. Kılıcı öne doğru tuttum. Kılıç saplanınca tekrar ışınlandı. Yine arkama geçmişti. Bu da ne? Ağzı açılmıştı. Sanırım onu sadece daha da çok sinirlendirmiştim. Tekrar üzerime atıldı. Geriye fırladım. Dağın kenarına gelmiş, düşerken son anda tutunmuştum. Hemen dübüme şınlandı. Hayır! Elime bassa, aşağı düşecek haldeydim. Beni tuttu ve tekrar ışınlandı. Onunla birlikte ışınlanmıştım. Beni kurtarmıştı. Ama niye. Bana baktı. Tekrar üzerime atıldı. Sanırım kurtarmamıştı. Ben sadece onun yemeğiydim. Bir anda yüzüme bir şey damlamıştı. Yağmur atıştırıyordu. Sorun üzerine sorun geliyordu. Ama, yaratık... Bağırıyordu. Sudan canı yanıyordu. İşte bu. Işınlanıp yok olmuştu. Ama bende bir yere sığınmalıydım. Yoksa şiddetlenecekti. Etrafa bakındım. Yakınlarda bir mağara vardı. İşe yarayabilirdi. Koştum. Mağaranın içine girdim. Biraz yürüdüm. Bir anda, karanlıkta göremediğim bir çukura düştüm.Aşağı doğru kaymıştım. İlerden bir ışık geliyordu. Ama sesler de geliyordu. Ağır adımlarla ilerledim. Önüme dev bir oda çıktı. Hemen bir kayanın arkasına saklanıp gizlice içeri baktım. Bir taht vardı. Tahtta biri oturuyordu. Bu Steve'di. Gözünü kapamış, elini çenesinin altına koymuş, bir şey düşünüyordu. Sonra önüne o mor yaratık geldi. Önünde diz çoktü. Bu da neydi?! Steve gözlerini açtı ve... Gözlerine ne olmuştu. Göz bebekleri yoktu. Gözleri beyaz bir şekilde parlıyordu. Mor canavara doğru konuşmaya başladı. "Ne demek onu kaybettin! Ona ihttiyacım var! Planımızın son adımı için. Onu hemen bul!!!" Demek beni yemeyi planlamıyordu. Amacı bu adama getirmekti. Peki neden ben? O bahsettiği plan da neydi? Benimle ne ilgisi vardı. Ve Steve sana ne olmuştu? Hayır. Bu Steve değildi. Tekrar konuşmaya başladı. "Hah! Meğer avımız ayağımıza gelmiş!" Olamaz! Hemen kaçmak için arkaya dönmüştüm ki mor yaratık tekrar hemen önüme ışınlandı. "O zaman neden plana şimdi başlamıyalım ki! Ama ondan bir şeyler öğrenmeliyim. Onu mahzene götür!"
Evet bu bölüm de bitti. Biliyorum HB biraz klasik oldu. Yenisi yakında gelir.